Quantcast
Channel: Havas Okulu
Viewing all 48429 articles
Browse latest View live

Dua , derin sözlerdir.....bu sese kalbin ıle cevap ver

$
0
0
Dua, derin sözlerdir.

Kim Olduğumuzu Dualarımız Söyler

Dua, kendimiz hakkında söyleyebileceğimiz en derin sözlerdir. Böyleyken en anlaşılır, apaçık… Gizli günahlarımız, içimizi yakan pişmanlıklar, kopkoyu korkularımız, acılarımız, kanayan kapanmayan yaralarımız dualarımızdadır. Neye muhtaçsak, onlar dualarımızdadır. Ümitlerimiz, isteklerimiz, sevdiklerimiz… Merhamete, muhabbete, esirgenmeye ve bağışlanmaya duyduğumuz iştiyakla, biz dualarımızdayız.

Kim olduğumuzun doğrusunu dualarımız söyler.

Dualarımızda yalan söylemeyiz. Kendimizi aldatmayız. Zayıflığımızdan, acizliğimizden utanmayız. Sırlarımızı, sıkıntılarımızı, dertlerimizi avuçlarımız gibi semaya açmaktan çekinmeyiz.

Kendimizi dualarımızla tanırız. En çok nelere değer verdiğimizi, hayatlarımızda en çok nelerin önemli olduğunu, nasıl yaşadığımızı ve nasıl yaşamak istediğimizi dualarımızla anlarız.

Hayatımız, dualarımızdadır.

Dünya, dualarla yazılan sayfalardır. Duanın dilini bilmeyenler, çiçeklerin dualarının renkleriyle açtığını bilmiyorlar. Ağaçların, dualarının meyvelerini verdiğini… Suların dualarıyla aktığını, duaları gibi aktığını… Tohumların dualarıyla çatladığını… Rüzgârların duaları gibi ılık, duaları gibi serin, duaları gibi güçlü estiğini… Yeryüzünü böylesine şenlendiren canlılığın dualar olduğunu bilmiyorlar.

Duanın dilini bilmeyenler, dünyanın dilini de bilmiyorlar. Ne onlar dünyayı anlıyorlar, ne de dünya onlara kulak veriyor. Onlar için dünya, savaşılacak bir şey. Dünya, bütün dehşetiyle üzerlerine saldırıyor ve onlar, dünyayı bir savaş meydanına çeviriyorlar. "Istediklerini zorla, güç kullanarak elde edeceklerini sanıyorlar. Dünya, onlara aldırmıyor. Dünya, korkularını çoğaltıyor. Dünya, sevdikleri her şeyi tek tek ellerinden alıyor. Savaşarak kazandıklarına inandıkları şeylerin eliyle dünya onlara tekrar tekrar saldırıyor. Arkasına saklandıkları ne varsa güçsüzlüklerini ve yaşadıkları hayatın saçmalığını teşhir ediyor.

Hayatlarında eksik olanın boşluğunu ağır bir yük gibi her yere taşıyorlar, ama onun ne olduğunu söyleyemiyorlar. Giderek, hayatları eksik olanın boşluğunda yitiyor. Acı çekerken hayattan yoksunlar. Çılgıncasına mutluyken hayattan yoksunlar. Hayattan yoksunlar, çünkü hayatları duadan yoksun. Acılarını ve sevinçlerini, kederlerini ve mutluluklarını duaya taşıyamıyorlar.

Yaşamayı seviyorlar, ama hayatlarının anlamı hakkında düşünmekten hoşlanmıyorlar. Yaşıyorlar, ama niçin yaşadıklarını kendilerine sormuyorlar.

Duanın dilini bilmeyenler, hayatla aynı dili konuşmuyorlar.

Dua ederken, hayatla aynı dili konuşuruz. Hayatın güzelliği, anlamından ayrı değildir. Hayatın anlamı dualarımızdadır.

Her şeyin herkese yakışmadığı şu dünyada, duanın herkese yakışması bundandır.

Kral da dua eder, köle de…

Duası krala diz çöktürür; köle, duasıyla özgürleşir. Kölenin duası, kralın duasından değersiz değildir. Kral da, köle de Allah’ın kuludur.

Kim olduğumuzu dualarımız söyler: Kul olduğumuzu…:
....

Acil yardım

$
0
0
Üveys zikri çekmeye başladım 1 ay oldu sabahlarida ya fettah çekiyorum ama bir bunalıma girdim çok sinirli biriydim dahada arttı sıkıntılarım çoğaldı ne yapmam lazım içimdeki sıkıntıdan kafami kaldıramıyorum bu işi bilen biri yardım etsin

Bakım

$
0
0
Ücretli bakim yapan hocamız var mi acaba ? Bunalımdayım 4 yıldır sebebi çıkar mi acaba

Sayıların Sembolizmi

$
0
0
Sembol sözcüğü etimolojik olarak Latince Symbolum sözcüğünden Fransızca’ya, oradan da Türkçe’ye geçmiştir. Sözcüğün ilk anlamı tanınma işaretidir. Kökeni ise Yunanca’daki, sumbolon sözcüğüdür. İşaret,sembol, alegori anlamına gelen sözcüğün kökeninde zaten birlikteliği belirten sum- ön eki vardır.


Sayıların Sembolizmi



Sözcük anlamı olarak sembol , “Biçimi ya da doğası ile bir düşünceyi ya da düşünceler bütününü çağrıştıran nesne ya da resim” demektir. Meydan Larousse ise sembol tanımını “Duyularla algılanamayan bir şeyi belirten somut şey veya işaret” şeklinde vermektedir :

Yine Meydan Larousse’a göre sembolizm, “Olguları yorumlamaya veya inançları anlatmaya yarayan semboller sistemi” olarak tanımlanmıştır.

İnsanlar ilk çağlardan beri sembolleri kullanagelmişler, dönemlerinin, kendilerine göre özel ve gizli kalması gereken, bilgilerini bazı semboller aracılığı ile anlatmışlardır. İlk çağlarda evren ile ilgili bilgiler, psikoloji ile ilgili bilgiler, ezoterik bilgiler hep semboller aracılığı ile aktarılmıştır.

Mitler, efsaneler, folklorik öyküler, hatta masallar ve çeşitli sanat eserleri bizlere bu sembollerin aktarılmasını sağlamışlardır.

Burada karıştırılmaması gereken işaret ile sembol arasındaki farktır. Sembol belli bir düşünceyi ve olguyu ifade etmek için kullanılır. İşaret ise bir düşünceden çok bir hareketi ya da eylemi ifade eder. Örneğin kırmızı, trafikte dur işaretidir, ama kanı sembolize ettiği için durulması, dikkat edilmesi gereken yerlerde kullanılır. A, harf olarak bir nidayı işaret eder, ancak sembol olarak boğa çağından beri boğayı sembolize eder, çünkü ters dönmüş düşünürsek V, boğa başına benzer. Örnekleri çoğaltabiliriz, ancak bu konuya vakıf olması gereken bazı yazarların da bunu karıştırması üzücüdür.

Sembollere geri dönersek, her sembolün, kendi döneminde bir düşünceyi anlatmak için kullanıldığıdır. Başka bir deyişle bir sembolü yorumlarken kendi döneminde ele almak gerekmektedir. Bunun bir istisnası ezoterik sembolizmdir.

Ezoterik öğretiler yıllar boyu üstatlar tarafından aktarılarak geldiği ve olabildiğince bozulmadığı için semboller uzun süreler anlamlarını korumuşlardır

Bunun tam tersi olarak sembol anlam değiştirmiş de olabilir. Yunan kültüründe Athena’ya ait olup aklı ve bilgeliği temsil eden baykuş , yine aynı coğrafyada, Anadolu’da uğursuz bir haberi de, uğursuzluğu da sembolize etmektedir. O dönemde rüyasında baykuş gören biri bunu bilgelik olarak yorumlarken, günümüzde uğursuzluk olarak yorumlanmaktadır.

Sembollerle ilgili olarak bilinmesi gereken bir husus da, bir sembolün birden fazla anlamı olabileceğidir. Kişinin tekamül seviyesine göre sembollerin içindeki derin anlamı anlaması olanaklı olacaktır. Bir başka deyişle sembollerin açıklamaları çeşitli seviyelerde olabilir, bunların anlaşılması ancak o yolda alınan yol ile orantılıdır. Bu da semboller yoluyla aktarılan ezoterik öğretilerin sadece inisiye olanlar tarafından anlaşılması açısından önemlidir.

Semboller üzerine çok şey yazılabilir ancak bunları başka yazılara bırakıp konumuz olan sayıları inceleyelim .

Eşyaların niceliklerini belirtmek için kullanılan sayılar çağlar içinde sembolik anlamlar kazanmışlar ve bunları günümüze taşımışlardır. Burada şimdilik ilk on sayının sembolizmine bakarak konuyu daha iyi anlayabiliriz.

BİR :

Bir sayısı sembolik olarak herkesin ilk defada söyleyebileceği gibi TEK olanı, MUTLAK olanı sembolize etmektedir.

İslam’da bir olan, tek olan Allah’tır. Allah sözcüğünün ilk harfi olan elif 1 şeklindedir ve ebcet hesabındaki değeri 1’dir.

Bir sayısının bir başka özelliği de kendinden önce başka sayı gelmemesidir. Kendinden önce gelen sıfır hiçliği sembolize eder. Bir ise hiçliği takip eder ve diğer sayılar ondan türer. Burada Bir’in yaratılıcılık işlevi de ortaya çıkar. Tarot destesindeki bir numaralı kart olan Büyücü de başlangıç ve yaratılış anlamındadır.


Bu bağlamda Yunan alfabesindeki alfa (a) da başlangıcı temsil eder. İbrani alfabesindeki alef ise başlangıç olduğu gibi, bir inanışa göre diğer bütün harfler ondan türer.

Bir sembolizmi üretkenlikte de ortaya çıkmaktadır. Ataerkil toplumlarda üreme sembolü olan fallus da 1 şeklinde sembolize edilir.

Bazı yazarlar göre 1 ayakta duran insanı da sembolize etmektedir. Bir için başka sembol açıklamaları da vardır. Güneş de bir tanedir ve bu yüzden Mutlak Bir’in sembolü olarak Güneş de kullanılmıştır.



İKİ :

İki sayısının sembolizminde akla gelen kuşkusuz evrendeki düaliteyi sembolize ettiğidir.

İlk toplumlarda etraftaki en ulu kavramlar tekti ; Dünya, Güneş, Toprak Ana..gibi. Ancak erkeğin üremedeki rolünün ataerkil toplumlar tarafından ön plana çıkartılması evrendeki düailitenin de ön plana çıkmasına neden olmuştur. Dünya/öteki dünya , Güneş/Ay, Toprak Ana/Erkek Tanrı (Kybele/Attis gibi) düalite, hatta kadın/erkek, dişil/eril, sıcak/soğuk, gündüz/gece gibi ikilikler vurgulanmaya başlanmıştır.



ÜÇ :

“Allah’ın hakkı üçtür”. Küçüklüğümüzden beri duyduğumuz bu söz üç sayısının kutsallığı hakkında gereken bilgiyi vermektedir. Hıristiyan toplumda yetişen biri ise kutsal üçlemeden bu sayının kutsallığına aşinadır.

Üç sayısı eski toplumlarda gök-yer-yeraltı üçlemesi ile kutsaldı. Üçleme Mısır mitolojisinde İsis-Osiris-Horus şeklindedir. Yunan mitolojisinde ise bu Zeus-Poseidon-Hades (Gök ve yer-Deniz-Yer altı) şeklinde varolmuştur. Hristiyan inancında ise Baba-Oğul-Kutsal Ruh üçlemesine dönüşmüştür. (Bazı yerlerde Baba-Oğul-Meryem şeklinde). Bu üçleme İslam’da bazı mezheplerde Allah-Muhammet-Ali şeklinde görülmektedir.

Üçlemenin bir sembolik yanı da kutsal birleşme ve doğan çocuktur , bir başka deyişle baba-anne ve çocuk da bir üçlemedir.

Bir başka üçleme de Beden-can-ruh üçlemesi olarak gösterilebilir.

Sayı olarak üç kendisinden önce gelen iki sayının toplamı olarak da (1+2=3) önemlidir.

Üç sayısı sembolik anlamlarının bir bölümünü üçgen şekline de devretmiştir. Üçgen sembolizmi ile üç sayısının sembolizmi arasında benzerlikler vardır.



DÖRT :

Dört sayısının sembolizmi çok ilginçtir. Dört bir çok farklı şeyi ifade edebilir.

Bir masayı gözümüzün önüne getirebileceğimiz gibi en sağlam denge dört ayak üzerinde olur. Bir çok hayvan da dört ayağı üzerinde durmaktadır. İnsan da emeklerken dört ayağı üzerinde emekler. Böylece dört sağlamlığı düşündürtmüştür. Dilimizde varolan “dört elle sarılmak”, “gözünü dört açmak” gibi deyimler de yapılan işin sağlamlığını belirtmektedir.

Dört ayrıca dört temel yön ile de alakalıdır. Böylece etrafımızın dört parçaya ayrıldığını kabul edebiliriz. Aynen “dünyanın dört bucağı” deyiminde olduğu gibi.

Dört sayısı aynı zamanda dört elementi de (Ateş-Hava-Toprak_su) sembolize eder. Böylece dört, dünyanın yapı taşı olarak da yer alır.

Hıristiyanlıktaki haç, dört İncil, İslam’daki dört büyük melek, dört halife bu sembolizmle alakalıdır.



BEŞ :

Beş genelde yaşadığımız dünyayı ve insanı sembolize eder. Teozoflara göre günümüzdeki insanlık beşinci kök ırktır.

Beş, elimizdeki beş parmaktan dolayı da önemlidir. Eski mağara yerleşimlerine bakarsak insanların erleştikleri bölgelerde beş parmak izlerini de görürüz.

Beş sayısı dört elementle de ilgilidir. Eski çağlarda dört elementi bir arada tutan bir beşinci elementin varlığı düşünülmüştür.

Sembolizmde beş köşeli yıldız yaşamın sembolü olarak da kullanılmıştır.

Beş vakit namaz, İslam’ın beş şartı, beş ile ilgili sembolizme örnek olarak verilebilir.



ALTI :

Altı sayısının sembolizmi üzerinde düşününce kuşkusuz akla ilk gelen Süleyman’ın mührü olacaktır. İçiçe geçmiş iki eşkenar üçgenden oluşan bu şekil altı köşelidir. Çok eski çağlardan beri kullanıldığı düşünülmektedir.

Yukarı bakan üçgenin tekamül ederek tanrıya ulaşan ruhu, aşağıya bakan üçgenin ise toprağa dönüşü temsil ettiği düşünülmektedir. Bir başka açıklamaya göre ise yukarı çıkan ateşi ve aşağıya akan suyu sembolize etmektedir.

Altı sayısı 3+3 ‘tür. Bir özelliği de 1x2x3 olmasıdır. 6 sayısının ayrıca bölenlerinin {1,2,3} toplamı da kendisine eşittir. Böylece altı mükemmel bir sayı olarak düşünülmüştür.

Tanrının dünyayı altı günde yaratması da altının mükemmel olma özelliği ile alakalı olabilir.



YEDİ :

Yedi ile ilgili sembolizm her ana karşımıza çıkmaktadır.

Yedi sayısı ile ilgili sembolizmin kökeninde eskiden yedi gezegen olduğuna inanılması vardır. Dünya sabit, bütün gezegenlerin onun etrafında döndüğüne inanıldığı için bu gezegenler Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn, Ay ve Güneş’tir. Eskiden her gezegenin bir gök katında olduğu düşünülmekte olduğundan “Göğün yedi katı” deyimi o günlerden kalmadır. Aynı şekilde “yukarıda olan aşağıda olanla aynı olduğu” için yerin de “yedi katı” vardı. Bazı ezoterik öğretilerdeki yedi basamaklı inisiyasyon da sembolik olarak göğün yedi katına ulaşmayı ifade etmektedir.

Eskiden her gezegene bir kutsal gün olduğu için bir haftada yedi gün vardır. Haftanın günlerinden Pazartesi Ay, Salı Mars, Çarşamba Merkür, Perşembe Jüpiter, Cuma Venüs, Cumartesi Satürn , Pazar ise Güneş ile alakalıdır.



SEKİZ :

Sekiz , yedi kat gökyüzü inancının bir uzantısı olsa gerek tanrı katını temsil etmektedir. İslam’da sekizin Cennet’i temsil ettiği de düşünülmüştür. Ayrıca sekiz cennet ve yedi cehennem olduğu inancı da bu sembolizmle alakalıdır.

Hıristiyanlıkta ise gökyüzü tahtını sekiz melek taşır. Aynı inancın benzeri İslam’da da vardır.

Sekiz aynı zamanda tutulan yolda sonuna gelmeyi de, mükemmelleşmeyi de ifade eder. Budizm’deki sekiz yapraklı lotus çiçeği de sekiz aşamalı bir sistemin sembolüdür. Aynı şekilde Tapınakçılar arasında da sekiz aşamalı bir inisiyasyon sistemi de vardır.



DOKUZ :

Dokuz eski sembolizm de bir bitişi göstermektedir. Zaten tek haneli sayıların sonuncusudur. Dokuz üçün karesi olduğundan da bir erişilen noktayı , tamam olmayı göstermektedir.

Ancak dokuz sonun olduğu yerde başlangıcın da olması gibi başlangıcı da haber verir.

Eskiden göğün dokuz katı olduğu inancı da yaygındı. Buna göre dünya + 7 yıldız katı + sabit yıldızların olduğu kat , dokuz kat etmekteydi. İlginç olan bir başka husus da eski Türk inançlarında da göğün dokuz katı olduğuna inanılmasıdır. Aynı inanç Meksika’da da vardır. Aztekler yerin dokuz kat altı olduğuna da inanmaktaydı.



ON :

On en eski zamanlardan beri belki de ilk dört sayının toplamı olmasından ötürü mükemmelliği temsil ediyordu. (1+2+3+4=10)

İki elin parmaklarının sayısı olması da tamlığı ve mükemmelliği gösteriyordu.

Musa’ya gelen on emrin de bu sembolizmle alakası vardır. Ayrıca Zohar’da ifade olunduğu gibi evren on sözcükle yaratılmıştır.

Mayalarda on sayısı bir destenin sonu olduğu için sonu da sembolize etmekteydi. Ancak her kültürde olduğu gibi bu bitiş aynı zamanda bir başlangıcı da göstermekteydi.

Sayılar hakkına yazılacak çok şey var. 0,11,12,13,16,17,19,33,41 gibi sembolik yönü ağır basan bir çok sayıyı burada inceleyemedik. Bu sayılar da ancak başka bir araştırmanın konusu olabilirler.



KAYNAK

ALLEAU René , La Science des Symboles , Editions Payot & Rivages, Paris, 1996
DURAND Gilbert, L’Imagination Symbolique, Presses Universitaires de France, Paris, 196








666 Şeytanın Sayısı mı?

$
0
0
Hıristiyanlık Kaynaklarına Göre Antichrist ve 666

İncil'in Vahiy bölümünde şöyle der: “İşte bilgelik. Bırak anlayanlar canavarın sayısını hesaplasınlar: İnsan için sayısı; onun sayısı altıyüz, üç yirmi ve altıdır. (13:18)”


666 Şeytanın Sayısı mı?


Birçok kimse, "canavar"ı Hıristiyan karşıtı kişi olarak düşünür ve 666'nın da Şeytan'ın sayısı olduğunu kabul eder. Ama Book of Revelation, daha birçok gizemli sayıyla doludur. Örneğin; New Jerusalem'in ölçülerinden şöyle bahseder:

“Ve o benimle konuşanın elinde şehri ölçmek için altın bir asa vardı ve oradaki kapıları, buradaki duvarları. Şehir dört köşedir ve eni boyu kadardır; ve şehri asasıyla ölçtüğünde onikibin furlong olduğunu buldu. Eni ve boyu ve yüksekliği eşitti. (21:15-16)”



Onikibin furlong boyutlarında bir şehrin inanılmaz derecede devasa bir yer olması gerekir, çünkü bu durumda göğe yükselen kısmı yaklaşık 2,400 km. olacaktır; bu da oldukça bilim-kurgusal bir yaklaşım olur. St. John, gezegenimizin olası teknolojik geleceğine bir bakış atmış olabilir ama bu sözlerin gerçek anlamdan çok mecazi olması daha muhtemeldir. İncil'de sık sık karşılaşılan sayı sembolizmi, Musevi inancında çok önemlidir. Gerçekten, benim de keşfettiğim gibi, 666 sayısından sadece Book of Revelation'da değil, Book of Kings (Kralların Kitabı)'de de bahsedilmektedir:

“Solomon'a (Kral Süleyman) her yıl gelen altın, altı yüz, üç yirmi ve altı talentti.”

Solomon adı, İbranice barış anlamına gelen shaloın kelimesinden türemiştir; ama Kral James versiyonunda simya terimleriyle sol (Güneş) ve omon (Ay) olarak karşılık bulmaktadır.

Orta Çağ'da ortaya çıktığı haliyle simyanın kökleri, antik Mısır'ın izoterik bilgilerinden kaynaklanmakta olan keşiş bilimidir. Mısırlılar için bu bilimin adı Kemet idi ve günümüzde bundan kimya (chemistry) ve simya (alchemy) sözcükleri türemiştir. Kabala'da görülen izoterik Musevi geleneğinde de bazı simya kavramlarının Mısır inançlarından kaynaklandığı belirtilmektedir.

Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam dinlerinde, güçlü inanç taşıyan ve kendini adamış olan kişiler tarafından sır olarak tutulan bazı kavramlar olduğu bilinmektedir. Bu gizli sistemler, felsefik kavramları ifade etmek için genellikle sayılar kullanılır. Yine bu da antik Mısır'dan kaynaklanan bir fikirdir.

A.T. Mann, bu sistemin nasıl işlediğini Sacred Architectııre (Kutsal Mimari) adlı kitabında şöyle açıklamaktadır:

“Sembolik matematik antik gizem okullarının temeliydi ve insanların inançlarını, yaşamlarını düzenleyen prensipleri belirlerdi. Her tanrının doğası ve sembolik gezegeni sayıyla temsil edilirken, geometri biliminde her harfin sayısal bir karşılığı vardı. Sistem İbrani ve Yunan alfabelerinde benimsenmişti...”

“Geometri kullanırken, tapınakların ve anıtların boyutlar, şiirlerin ölçüleri, müzikal yazımlar ve diğer konular tanrılarla ve güçleriyle ilgili olmalıydı. Herhangi bir kelimenin veya adın şifresini çözerek daha derin, sembolik niteliklerini anlamak mümkündür. Eflatuncular, Hermesçiler, Resicrucian'lar, Hıristiyan Gnostikleri, simyacılar, masonlar, tapınak şövalyeleri ve diğer birçokları bu gizli kutsal dili kullanmışlardır.”

Simyada, Ay ve Güneş sürekli bir uyum içinde olan dişi ve erkek elementler olarak ele alınır. Thomas Vaughan, 1650'lerde yazdığı yazılarda şöyle anlatmaktadır:

“Güneş ve Ay, biri aktif, diğeri pasif, bu Erkek, o Dişi olan iki Büyüsel Prensip'tir. Onlar hareket ettikçe. Yozlaşma ve Kuşak da hareket eder: Eşit olarak çözülür ve birleşirler.”

Simyada altın, saflaşmış ruhu simgeler ve geleneksel olarak Güneş'le bağlantılıdır. Güneş'in bir dönümü ise bir yıl demektir. Bu yüzden İncil'de 666 sayısıyla Güneş arasında bir bağlantı bulunduğuna dair Kings kitabından bir alıntı vardır.

Ayrıca, 666 sayısından Ezra'da da bahsedilmektedir ve Babil'den Judah'a dönen insanları simgelemektedir:

"Adonikam'ın çocukları altıyüz, altmış ve altı tanedir." (2:3)

"Adonikam" kelimesinin anlamı şudur: "Tanrı'nın övgüsüne layık."

666 sayısının İncil'deki anlamlarının yüzeysel olarak kastedilenlerden başka bir anlamı olmaması da mümkündür. Ancak St. John, 666 sayısını sayı sembolizmini alegorik olarak kullanan Musevi mistisizmine bağlamaktadır. Muhtemelen aynı geleneği izleyen kişilere yönelik bazı mesajlar vermeye çalışıyordu ama günümüzde artık bu mesajlar belirsizdir.



Yine bir tesadüf olarak, eski Roma rakamları da büyükten küçüğe dizildiklerinde toplamı 666 sayısını vermektedir:

D = 500
C= 100
L= 50
X= 10
V= 5
1= 1
666

Bu yüzden canavarın sayısı olarak kabul edilen 666'nın Hz.İsa'nın çarmıha gerilmesini sağlayan Roma otoritelerini temsil ediyor olma olasılığı da yüksektir.

Hıristiyanlık dininin İngiltere Adaları'nda yayılmaya başladığı yıllarda 666 sayısı M.S. 946 yılında St. Dunstan tarafından yaptırılan ünlü Glastonbury Manastırı'nda da yer almaktadır. Bu, ilk olarak Bligh Bond'un 1920'deki araştırmasında ortaya çıkmıştır.

Manastırın bir kenarı 74 fit olan dokuza dört karelerden oluşan bir dikdörtgen alan üzerine kurulu olduğunu görmüştür. 74 fit, 888 inch demektir. Yer planı ise 666 fit x 296 fit boyutlarındadır. Manastırın mimarlarının bu sayıyı tasarımlarında yer verecek kadar önemli gördükleri ve St. John'ın "canavar" atıfını dikkate almadıkları bellidir..





Alıntı

Zero

$
0
0
Merhaba @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] HavasOkulu.Com forum sitemize hos geldiniz!

Sitemizde kişisel bilgilerinizi paylaşmak yasaktır.
Cep telefonu, mail, whatsapp ve diğer platformlar da bu yasağın içerisindedir.
Bu gibi bir durum söz konusu olursa uyarıyı buradan yaptığımız için tekrar uyarılma gibi bir durum söz konusu olmayacaktır.
Saygılarımızla..

Lütfen Facebook Sayfamizdan ve Twitter adresimizden Bizi takip Edin.

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Birinin arkasından konuştugunuzda ..

$
0
0
Birinin arkasından konuştuğunuzda sanıyorsunuz ki o kişi bunu duymuyor?
Ahh ne kadar yanılıyorsunuuuz:)
Size o kişinin dünyevi boyutta duymasa da ruhen bunu duyduğunu söylesem..
Aynen öyle..!

Şöyle bir şey dinlemiştim yıllaar önce.. O zamanlar konuya bu kadar vakıf değildim ama beni etkilemişti.

Gün boyunca eşinizin arkasından atıp tutuyorsunuz, söyleniyorsunuz, bütün o söylediklerinizi, duymuyor sansanız da ruhuna ulaşıyor o adamı-kadını daha eve gelmeden geriyor da geriyorsunuz. Sonra da “bana niye böyle davranıyor ben ne yaptım ki” diyorsunuz. Bunun yerine sevgi enerjisi gönderin, başka hiç bi şey yapmanıza gerek yok, bakın bakalım enerji nasıl değişecek.
Şemsin sözünü hatırlayın “…Sen o insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et..Kırk günün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak.”

Hepimiz görünmeyen bağlarla bağlıyız. Ruhlarımız arasında iletişim var.

Ha bu arada:) Bazen birisini görüyor ve diyorsunuz ki sanki daha önceden tanıyor gibiyim, evet aslında onu ruhen tanıyorsunuz.. Ve o kişi hakkında ilk olarak ne düşündüyseniz doğru olan (genellikle) o biliyor musunuz:)
Hani bi insanı ilk görüşte sevdiyseniz sevdiniz, sevmediyseniz çokta zorlamayın ruhunuzun vardır bir bildiği derim:)



TESADÜF DİYE BİR ŞEY YOKTUR | Sonsuz Şifa

Beyinden Beyine İletişim Kanıtlandı

$
0
0
Washington Üniversitesi Öğrenme ve Beyin Bilimleri Enstitüsü araştırmacıları, internet üzerinden birbirleriyle soru cevap oyunu oynayan katılımcıların beyinleriyle birbirlerine sinyal göndererek iletişim kurmayı başardığını açıkladı.


Araştırmayı yöneten Doç. Dr. Andrea Stocco, şimdiye kadar insanlar üzerinde yapılan en kapsamlı beyinden beyine iletişim deneyinde iki bireyin görsel deneyimlerini birbirlerine aktardığını belirtti.

Deney, birbirinden yaklaşık 2 kilometre uzaklıktaki iki ayrı laboratuvarda kurulan karanlık odalarda 10 gönüllünün katılımıyla yapıldı. İkişerli 5 gruba ayrılan gönüllüler, internet üzerinden 20 aşamalı bir soru cevap oyunu oynadı. Gönüllülerin, her bir aşamadaki nesneleri birbirlerine sorular sorarak bulması gerekiyordu.

Oyun sırasında katılımcılar, beyindeki elektriksel aktiviteleri kaydeden elektroensefalografi makinesine (EEG) bağlandı ve kafalarına görsel korteks bölgesinin üzerine manyetik bir halka gelecek şekilde başlık geçirildi. Bir katılımcıya bilgisayar ekranında bir nesnenin resmi gösterilirken diğer laboratuvardaki katılımcının ekranına da resimlerle ilgili sorular yansıtıldı ve bu soruları "mouse"a tıklayarak diğer deneğe göndermesi istendi.

'ŞİMDİYE KADAR GÖRMEDİĞİMİZ BİR ŞEYDİ'

İlk katılımcı, soruları monitörde beliren ve yanıp sönen iki LED ışıktan birine odaklanarak "evet" ya da "hayır" olarak yanıtlama çalıştı. Deney sırasında katılımcılar, birbirlerine beyinleriyle sinyal göndererek nesneleri yüzde 72 doğruluk oranıyla tahmin etti.

Araştırmacılardan Chantel Prat, "Katılımcılar, beyinleriyle gördükleri bir şeyi yorumlayıp birbirlerine beyinleriyle sinyal göndererek iletişim kurdular. Bu, şimdiye kadar hiç görmediğimiz bir şeydi" dedi.

Araştırma, "PLOS ONE" dergisinde yayımlandı..








Bilinçdışı Nedir? Nasıl Çalışır?

$
0
0

Bilinçdışı kavramı, her ne kadar ünlü psikanalist Sigmund Freud ile özdeşleştirilmiş bir kavram olsa da, Freud’un çok öncesinde de bilim, din, mitoloji ve edebiyat alanlarında işlenmiş, anlaşılmaya çalışılmış bir kavramdır.

Freud’u önceki ‘bilinçdışı kavrayışları’ndan ayıran, ve onun teorisini önemli kılan, Freud’un bilinçdışını sadece felsefik olarak anlamaya çalışmamış olması, onu yapılandırıp, klinik alanda kullanılabilen bir araç haline getirmesidir.

Bilinçdışı mı? Bilinçaltı mı?

Gündelik hayatta bilinçaltı kelimesini bilinçdışından daha sık duyabiliyoruz. Amerikan filmlerinde de sıklıkla bilinçdışı terimi (unconscious) değil, bilinçaltı (subconscious) kullanılıyor. Oysaki Freud’un yapısal modelinde bilinçaltı kavramı yoktur. Çünkü Freud bilinç, bilinç öncesi ve bilinçdışını Bilinçdışı Nedir?kavramsallaştırdığı yapısal modelinde bilincin tamamen dışında bir bilinçdışı kavramından bahseder. Bilinç öncesi diye anlattığı kavram ise, bizim ‘bilinçaltı’ diye adlandırdığımız kavrama fenomenolojik olarak daha yakındır. Çünkü bilinçöncesi, bilinç ile bilinçten tamamen bağımsız bilinçdışı arasında bir geçiş köprüsüdür.

Örnekleyerek anlatmak gerekirse, sınıfta ders dinlerken dikkatinizi hocaya verdiniz: Hocanın görünümü, sesi ve anlattıkları sizin bilincinizin anladığı ve kavradığı alan. Ancak, hoca odağınızdayken de aslında beyninize bilgi aldığınız flu olsa bile daha geniş bir çerçeve var. Örneğin yanınızdaki iki arkadaşınız birbiriyle fısıldaşıyor: Onların anlattıklarını birebir duymuyor olsanız bile, sesleri kulağınıza geliyor. Öteki yanınızdaki arkadaşınız heyecanla defterine birşeyler yazıyor. Yine tam olarak el-kol hareketlerini görmüyorsunuz ancak dirseğinin ve kolunun hareketlerinin normalden daha hızlı olduğunu farkediyorsunuz. Bu bilgiler ise bilinç öncesi alanda yer alıyor. Bir de, sizin bilincinizin tamamen dışında bir alan var. Bu bilinçdışı alanı ise arka planda çalan bir müzik gibi düşünelim. Sizin zihninizin içindeki, hatta dikkat alanınızı bile belirleyebilecek olan düşünceler, hisler ve güdülenmelerin olduğu alan. Örneğin, açsınız ve bu yüzden dikkatiniz bir süre sonra dikkatiniz hocadan, arka sırada çatır çutur cips yiyen arkadaşınıza gidiyor. Ya da aşıksınız ve artık dikkatiniz tamamen hocadan ayrılmış durumda ön sırada köşede oturan güzel kızda. Hatta öğretmen kimyadan bahsederken siz dersin içeriğini değil, kızla kimyanızın tutup tutmayacağını düşünüyorsunuz. Bu duygular hislenmeler bilinçdışına ait, ancak o duyguların ve hislenmelerin de oluşumunu sebep olan anılar, gizil arzular bilinçdışının daha da derin alanında. Yani yine örnek vermek gerekirse, neden sınıftaki esmer güzeli Ayşegül’e değil de, sarışın ve sevimli Özlem’e aşık oldunuz? Sizin bilinçli davranışlarınızı güdüleyen asıl rehber bilinçdışıdır.

Hatta Freud bilinçdışının bilinç ve ön bilinç üzerindeki rolüne öylesine önem vermiştir ki, yapısal modelde bu üçlü yapıyı bir buzdağına benzetir, ve en küçük yüzeydeki alanı bilince verir. Ve bilinçdışı çalışmayı özenle yapan rüyaları, ‘Bilinçdışına giden kral yolu’ diye tanımlar.

Freud, modelini geliştirdikçe, egonun, yani ‘Ben’in gelişimini de modelleyen buzdağına benzer bir resim ortaya çıktı. Ancak bu yazıda ego-id-süperego (ben-id-üstben) ilişkisine değinmeyeceğiz.

Kısaca özetlemek gerekirse, günlük yaşantımızda bilinçdışında olanlar önbilince doğru geldiğinde, özellikle de bunlar yasak arzular ise, bir şekilde kıyafet değiştirip, semptom üretimine sebep oluyor. Arzu, bilinçte var olmaya çalışırken, yasak da konularak bir uzlaşım sağlanıyor. Bu uzlaşım ise çoğu zaman çocuk ve yetişkinde bir patolojiye sebep oluyor.

Zihnimizde teslim olmuş arzular

Zihnimizde, benliğimize teslim olmuş arzuların yattığı yer bilinçdışıdır.
Tekrar örnek vermek gerekirse, babasına oldukça kızgın bir adam düşünelim. Bu adam babasına olan saldırganlığı asla açık olarayak yaşayamamış. Toplum ve aile kuralları ona sürekli bu agresyonunu bastırmasını öğütlemiş. Üstüne üstlük babası da oldukça heybetli ve çevrede korkulur bir adammış. Küçüklüğünden beri bu adam için babaya karşı çıkmak demek kendi psikolojik ve fiziksel bütünlüğüne zarar gelmesi demekmiş. O da bilinçte benliğine zarar vermemek için saldırganlığını yetişkinlik hayatına kadar dış dünyasında birebir sorun çıkarmayacak şekilde bastırmış. Ancak, iş hayatına başlayıp evlendiğinde oldukça kendini rahatsız eden rüyalar görmeye başlıyor: Bir bakıyor bir rüyasında kayınpederini, ötekinde ise patronunu öldürüyor. Ve bu rüyalar tekrarlaya tekrarlaya sonunda kişiye oldukça rahatsızlık vermeye başlıyor. Bir süre sonra adam bu rüyaları da görmeyi bırakıyor, ve bir de görüyor ki, patronu ve kayınpederiyle ilişkisi oldukça çatışmalı bir hal alıyor. Adam olanlara anlam veremiyor, çünkü 2 ay öncesine kadar hem patronu hem de kayınpederiyle ilişkisi güllük gülistanlıktı.

Bu örnekte adamın babaya karşı olan agresyonunun ilk önce rüyada kılık değiştirerek, baba figürlerini temsil eden kayınpedere ve patrona yöneltilerek yer değiştirdiğini görüyoruz. Bu sırada kişinin yaşantıladığı agresyon aslında bilinçdışında işleniyor. Ancak ne zamanki bilinçdışı işleme sona eriyor, bu sefer ego durumu idare edebilmek için eyleme dökmeyi devreye sokuyor. (Aslında daha doğal gidişatı genelde önce eyleme dökme, sonra rüyada işlemedir.) Adam, bir şekilde babaya olan öfkesini baba temsili olan figürlerle yaşarken, diğer yandan kendi aile ve iş hayatına zarar veriyor. Bu noktada semptom türüyor. Böyle biri psikoloğa, Kayınpederimle aram bozuldu. Patronumla aram kötü ve işimi kaybetmek üzereyim. gibi sebeplerle başvurursa, bir felaketin eşiğinden dönebilir.

Bilinçdışı Nedir?
Dostum, kendini arzularına bırakmalısın.
Tabii çoğu zaman yasak arzular ve duygular çok boyutlu haller aldığı için kişiler böylesine doğrudan sebeplerle psikoloğa veya psikiyatriste başvurmayabiliyor. Ancak serbest çağrışım, rüya analizi ve genel olarak derinlemesine çalışma ile kişinin çatışmalı yönleri ve duyguları ortaya çıkarılarak ve kişiyle uzun dönemli bir süreçte yüzleştirilerek kişinin genel yaşam standardında bir yükseliş görüyoruz. Hepimizin içinde çocukluğunda senaryosu yazılmış bir psikodrama var, ve terapi odası da aslında o psikodramayı taşıyacağımız en güvenli alan.

Herkese bilinçdışının hayatlarındaki rolünü merak ettiği günler dilerim..






Ayşe Canan'a teşekkürler..

Evrenin İşletim Sistemi Bilinçtir ..

$
0
0
Eğer golf topu büyüklüğünde bilince sahipseniz,bir kitabı okuduğunuzda, golf topu büyüklüğünde anlayışa sahip olursunuz.
Dışarı baktığınızda, bir golf topu büyüklüğünde farkındalık,ve sabah uyandığınızda, bir golf topu büyüklüğünde uyanıklılığınız olur.
Eğer o bilinci genişletebilseniz;bu durumda okuduğunuz kitabı daha fazla anlar,daha fazla farkındalıkla dışarı bakar,ve
uyandığınızda daha fazla uyanıklık içinde olursunuz.

Bu, bilinçtir.ve her birimizin içinde saf, titreşim halinde bir bilinç okyanusu var ve bu bilinç okyanusu, zihnin kaynağında ve temelinde,
düşüncenin kaynağı ve tüm maddenin de kaynağıdır.Gerçekte, gördüğümüz şekilde bir madde yoktur,Tüm madde, kaynağını, bir atomun parçacıklarının titreşimine neden olan,küçük bir güneş sistemine benzeyen atomu bir arada tutan kuvvetten alır.
Bu gücün arkasında bilinçli ve akıllı bir zihnin varlığını varsaymalıyız.
Bu zihin, tüm maddenin matrisidir. "“ Max Planck.

Madde, işe başlamak icin güzel bir noktadır.Dünyamızın katılığı tartışılmaz gibi görünür.Tuttuğumuz, kavradığımız her şey ve bedenimiz bize maddenin katı olduğunu hatırlatır.Fakat, Einstein'dan başlayarak modern fizik,bize tüm bu madde dünyanın aslında bir illüzyon, serap olduğunu gösterdi .Tüm fiziksel madde, etrafımızdaki her şey, bir frekansın sonucudur.Ve bu, şu manaya da gelmektedir,
eğer frekansı artırırsanız, maddenin yapısı değişecektir.

Kendi kendine var olmak nedir?
Sistem aslında bir hologramdır, ben buna süper hologram diyorum.Onun içerisindeki herşey, hologramın bir dışavurumudur. (ifade edilmesi, açığa çıkmasıdır)Bu, bir hologramın muhteşem özelliklerinden bir tanesidir ki;holografik bir resmin her bir kısmı, bütünün daha ufak bir versiyonudur.realite o kadar birleşiktir ki;küçük bir kısma baktığınızda, diğer parçaları ve onları kapsayan bütünü görürsünüz.
Bunun anlamı, aslında gerçekliği bölemezsiniz,çünkü, bir hologramı böldüğünüzde, bir parça bulmuş olmazsınız,çünkü, o parça, daima bütünün bir yansımasıdır.Bir hologramda, tüm model, desen bir bütündür ve kendisine göre eksiksizdir.ve eğer, herhangi bir küçük kısmı, bu bütünden alır ve onu yakından incelerseniz,tüm modelin kendisini tekrar, tekrar ve tekrar ettiğini göreceksiniz.Bu modelin herhangi bir yerinde,
bu küçük hologramların herhangi birinin küçük bir görünüşünü, bir yönünü değiştirecek olursak;bu değişim tüm sistemin değişmesine neden olacaktır.

[Kuantum fiziği, ustaların bildiğini gözler önüne serdi: "Madde yoktur".Madde kavramı, ona destek veren bir felsefeyle ortaya
çıkmıştır.Ve o görüşten, bilimin madde görüşü oluştu.İşin gerçeği, evrenin aslı bilinçdir.Evrenin aslının madde olduğu inancı, korku, hırs, aç gözlülük gibi ayrımlara yol açmaktadır.İnsanlar umutsuzca, maddi bir şeyler toplayarak zengin olmaya çalışıyor,ve buna özeniyorlar.Evrenin aslı bilinç ise, aslında önemli olan davranışlardır.Eğer korku hali içine girerseniz,korku; yoğun, çok yavaş bir titreşimsel haldir.Daha fazla korkunuz oldukça,Küresel oyuncular,bizi daha da korkutmak için, stresli olmamız için,gelecek hakkında endişelenmemiz ve geçmiş hakkında suçluluk duymamız tüm toplumu, çevreyi yapılandırıyorlar.ve böylece şu anı unutmuş oluyorum.Bu, bizi, düşük, yoğun titreşim haline yöneltir.Gelecek hakkında neye inandığımıza çok dikkat etmeliyiz,Bir inanç sistemine ne kadar bağlanılırsa, o kadar artacaktır.
Eğer realite holografikse, siz onun oluşumuna yardım ediyorsunuz

Ve büyük Edgar Cayce şöyle demişti:
Her bir düşüncemiz, o düşünceden inşa edilmiş olan realitedir.ve her bir düşüncemiz, o bağlantılı realiteyi inşa etmeye başlar.
Her bir düşünce, sürekli ağ ören örümceğin, ağı ören cihazı gibidir.Bilgi, temeldir, anahtardır.Çünkü bu matris, gerçek olarak
düşündüğümüz bu illüzyon realite,insanlar, "matris nedir?" diye soruyorlar. Cevap, o, bilgidir.Bilgi, fraktalları yaratır.
Bilgi aktıkça ve matematiksel olarak konuşursak,fraktalları oluşturdukça, bu etki alanı artar.Bu, matematikçi Gordon tarafından gösterilmiştir.
Fraktallar tahmin edilemeyen fonksiyonlardır.Böylece, giderek daha da tahmin edilemez olurlar. Fraktallar ve kaos teorisine girmeye başladığınız zaman,toplumun koşullarına baktığınızda, dünyayı negatif yönde yöneten güçlerin,kaos hakkındaki düzen ve felsefeleri ile karşılaşırsınız.Bunda, bir gerçeklik payı vardır.Sistem büyük bir dengesizliğe ulaştığında,ani beklenmeyen değişimlerle,
daha yüksek bir karmaşıklık seviyesinde, kendi kendine tekrar organize olacaktır.

Atomaltı boyutta gerçeklik, onu gözleyenin beklentisi yönünde hareket eder,bilim adamının ölçümleri de tutarlıdır.Evrendeki herşey, atomaltı kuvvetlerin dengesidir.Atomların parçacıkları, muazzam boş alanda ışık hızlarıyla dönerler.ve parçacıklar maddesel objeler değillerdir.
Parçacıklar, enerjinin ve bilginin muazzam bir boşlukta dalgalanmasıdır.Bilimin şimdi gösterdiği şey, alanı değiştirirseniz, içerisindeki atomu, atomları da değiştirirsiniz.Biz de atomlardan meydana geliyoruz,kalbimizdeki duygular ile alanı değiştiriyoruz,herşey birbirinine bağlı olduğu için,
tam anlamıyla fiziksel gerçekliğimizi de değiştiriyoruz.Bu, içinde yaşadığımız gerçekliği, bir kez oluşturduğumuzda,fiziksel bedenimizin yapısı biyolojik bir bilgisayar,ve bizim varlığımızın temeli bilinçtir.Ardından, bu dünyanın yapısına, nasıl işlediğine,yaptıklarınızı neden yaptığınıza bakmaya başladığında,birden, dünyanın bu yapısının neden böyle olduğu tüm berraklığı ile açığa çıkar,Çünkü, insanlar gözleriyle bakarlar ve bunun dünya olduğunu düşünürler.Fakat, öyle değildir.O; sınırsız enerjinin, sınırsız frekans aralıklarının içerisindeki ufacık, ufacık bir frekans aralığıdır.Aslında, holografik bir TV kanalı gibidir.Evreni oluşturan temel yapıyı yaratan aslında bilinçtir.

Biz olmadan var olan bir evren düşünemiyorum,Çünkü bizim rolümüz, etrafımızdaki dünyayı gözlemlemektir ki,bu, içinde yaşadığımız, algıladığımız evreni yaratmaktadır.Evrenimizin neye benzediğini araştırmamıza rağmen,hiçbir zaman evrenin sınırlarını bulamayacağız,
hiçbir zaman en küçük parçacığı bulamayacağız.Kuantum dünyada görülen, bizim neyden oluştuğumuzdur.
Çünkü, baktığımız her yerde, bilinç, birşeyin orada olacağı ümidiyle keşif yapmaktadır.Bu keşif, bakma-gözlemleme hareketi, görmek için yapılan baskıyla, bir şeyler yaratma rolüdür.

Ve, yaşadığımız her an evreni var ediyoruz.Bilinç, evrenin programlama dilidir.Biz, bilincin orkestra şefiyiz, ne yaparsak, biz oyuz.
Bilinç, bizden ortaya çıkanla başlar.Biz oluşturucularız, bu gezegende hedeflenen tekliğiz,çünkü sadece, diğer herkesin yaptığı gibi, biz realiteyi amaçlayan tekliğiz.Eğer beyninizi kapatırsanız, medya illüzyonunun ana görüşüne çekilirsiniz.Kullanıldığımızı anlamak zorundayız, çünkü realiteyi oluşturuyoruz,ve belirli bir şekilde ayarlanmış gibi suretteyiz ve belirli bir şekilde hareket ettiriliyoruz.
Bu durumda, yaratma bizim değil bir başkasına ait oluyor.Bu odadaki herkese realiteyi kontrol ettiklerini söylesek, kim destekler?
Ben bir realite ve kuantum fiziği hakkında konuşuyorum,ben şeylerin kuantum seviyesinden, moleküler seviyesinden,
kuarkların seviyesinden kontrol edilmesini ele alıyorum.Kelimeler kullanılarak hack edilmeye elverişli bir işletim sistemi sistemi hakkında
Dünya, bir eğlence treni gibidir.Devam ettikçe onun gerçek olduğunu düşünürsün, çünkü gözleriniz çok etkilidir.
İnişleri, çıkışları, dönüşleri ile, parlak renkleri ve gürültüsüyle,trene binmek bir süreliğine eğlencelidir.
Bazı insanlar uzun zamandır bu yolculukta,ve soruyorlar: Bu gerçek mi, yoksa yalnızca bir gezinti mi?,
ve diğer insanlar hatırlatıyorlar ve diyorlar ki :"Bu yalnızca bir gezinti".



Kaynağından Alıntı

Çin Simyası

$
0
0
Simyanın tanımlarında genelde Avrupa olmak üzere tek bir uygarlığın deneyimlerini esas alınmıştır ve belirtilen tanıma uymayan geleneklerin gerçek olaya uymadıkları itibarı verilmiştir. Buna tek istisna H.J. Sheppard'ın tanımı: "Simya Kozmosun bazı parçalarını geçici varlıklarından kurtarıp mükemmelliğe ulaştırmaktır, bu da metaller için altın, insan için uzun ömür, sonra da ölümsüzlük ve halâstır (ruhsal kurtulma/aklanma)." Bu tanım biraz tek yönlü olabilir. Uzun ömür ve fiziksel ölümsüzlük belirli bir zaman ve mekanda halâsa eşlik edebilir veya etmeyebilir. Bazı basit maddelerin evrimleri altından daha önlemli olabilir. Örneğin, Çin'de zincifre iksirlerin prototipi olmuştur. Simyada kimyasal değişimlerin kişisel mükemmelliğe erişmenin sürecini simgelediğini de düşünürsek Helenistik İskenderiye, Çin, İslam ülkeleri, Hindistan ve Rönesans sonrası Avrupa'sında ortak bir motifin işlendiğini görebiliriz.

Her bir büyük uygarlığın simyada kullandığı bilgi, yarattığı sembol ve ulaşmak istediği amaç açsından özgündü. Bu unsurlar hem bu toplumlardaki umumi anlamlara, hem de simyayı ele alan grupların özel öğretilerine dayanıyordu.

Özellikle Yangtze bölgesinde tahsili gruplar arasında simya popüler dinle yakın bağlarla başladı. Kişisel mükemmelliğe ve ölümsüzlüğe yol açabilecek birkaç disiplinden biri olarak kabul edilirdi. 5. asırdan sonra bazı Taocu hareketler bu uygulamaları adapte etmeye başladı. Hem Budist, hem de Taocu sembolizm ve ayinleri etkilemişti. Aşağıda simyanın amaç ve usulleri, tarihinde bazı önemli noktalar ve Taoculuk ve bilimle olan muğlak ilişkileri elle alınacaktır.

Amaç ve Usulleri

Kişisel mükemmellik konusunda Çin düşünceleri Mısır veya İran'da uygun görülmeyecek üç fikri bağdaştırmaktaydı. Bunlardan ilki biçimsel felsefe veya dinden çok önce varolan ölümsüzlük arzusuydu. Popüler kültürde uzun ömür idealleri mutlaka yaşamın sona ermesi gerekmediği varsayıma doğru gelişti. Bu fikirde ruhun beden dışı ölümsüzlüğü değil de, ölümsüz bir beden içinde kişiliğin devamı söz konusuydu. Ölümsüzlüğü en karmaşık doktrinlerde bu yeni fiziksel kişilik simya ile birlikte birçok disiplinle içsel olarak besleniyordu ve sonunda "çıplak çocuk" olarak gelişip şekil aldığında kelebek gibi kozalığını ağırlıksız bir hurda gibi geride bırakıp doğardı.

Birisi öldükten sonra bir süre etrafta uçuşan kişisel güç avam tarafından ayrışılmazdır, ancak bilginlerce 10 "ruha" bölünürdü (üç "yang hun" ve yedi "yin p?o"). Normal ölüm sonrası çürümeyi önlemek ancak ortak mekanları bedenin de onlarla birlikte varlığını sürdürebilirse mümkün olabilir. Bundan dolayı, Lu Gwei-djen ve Joseph Needham'in belirttikleri gibi Çin ölümsüzlüğün maddesel olması zorunluydu.

Ölümsüzlüğün diğer bir belirtisi de ruhun mükemmelleşmesidir. Bedensel ve ruhsal arasında herhangi bir ikilem tanınmadığı için, bedenin geliştirilmesi ruhsal geliştirmeden farklı görülmüyordu. Ölümsüzlük yaşlanma ve ölümden kurtulmaydı. Yaşamın uzatılması için dindarlık, ritüel, ahlak ve hijyen de gerekliydi. İster Taocu, Budist veya Konfüçyüsçü inisiyelerin popüler fikirleri olsun, Yüce Yol, yani Tao'ya kişinin uyum sağlayabilmesi için her türlü uğraş ve çaba da gerekli görülüyordu.

Ölümsüzlüğün ruhsal ve fiziksel mükemmellik yanında üçüncü bir belirtisi de ilahi bir hiyerarşiye dahil olmadır. Popüler düşüncede bu hiyerarşi dünyevi düzenin ayna imajı olarak bürokratı. Hatta, güç ve sorumluluğun bir mevkie ait olup, bu konumu dolduran kişi için onunla birlikte gelen gücün ancak geçici sahip olunduğu düşüncesi gerek siyaset, gerekse de dinde paralel gelişti.

Aynı anda uzun ömür, halâs ve semavi atanmayı vaat eden birçok yol vardır. Örgütlenmiş dini hareketler tarafından grup olarak veya bireysel inisiyeler tarafından özel olarak yürütülen meditasyon, tapınma ve nefsi kırma çalışmalarını bedensel disiplinler, yaşamsal enerjileri açığa çıkaran cinsel teknikler, diyet kürleri veya simya destekleyebilir.

Bu ruhsal arayışta simyanın neden bir rolü olmalıdır? Başka bir deyişle, kimyasal etkileşimin sembolizmi nasıl bir katılımda bulunabilir? İlahi bir düzende atanmanın dünyasal imalarına rağmen, bu hedef mistik bir yola varılırdı... bireyin Yüce Yolla birlik sağladığı bir yöntem. Kendisi Yol denilen bu yöntem mükemmel bir şekilde kozmosu, toplumu ve kişiyi birleştirmekteydi.

Yol ile özdeşleşmek için aydınlanma veya sezgisel öngörüyle onu deneyimleme gerekirdi. Bu deneyim bilmekle başlayabilir, ancak rasyonel algılamanın sınırlarının çok ötesinde bir derinlikte. Eski bir simyasal şiirde, Kırmızı Çam üstadının Arcane Memorandum'da (Ch?ih-sung-tzu hsüan chi, muhtemelen 7. asır veya önce) yazdığı gibi:

Kusursuz Tao kalp ve zihnin kusursuz bir şekilde boşaltılmasıdır.

Karanlıkta, bilinmeyen harikalar.

Bilge kişi Zirvedeki Kaynağa ulaştığı zaman,

Ergeç gerçekten bulutlara ulaşır.

(Yün-chi ch?i-ch?ien 66.14a)

Büyük evren (makrokozmos) veya küçük evrende (mikrozmos) mükemmellik getiren Yol'un gelişimsel yönü doğadaki canlıları yaşam devinimlerinde görülebilir. İnsan sadece bitki ve hayvanlardaki yaşam devinimlerinden değil, ama Aristoteles'in topraktan geliştiğini kaydettiği madenlerin devinimlerinden de söz edebilir. Maden evrimi yaşlanma ve ölümün ötesine ulaşabilir. Çünkü nihai hedefi zincifre veya altının mutlak mükemmelliydi. Bu iki maddenin vasat seviyeden evrimleri insanları ölümsüz kılan işleminin basit metaforlarıydı. Aslında zincifre olan iksir (tan) doğanın Yol'unu mükemmelleştiriyordu ve simyasal düşüncede insanların mükemmelleşme potansiyellerini simgelemeye başlamıştı. Böylece, iksir ve onu imal etme sanatı, kullanılan maddeler arasında bulunmadığı durumlarda dahi zincifreden (tan) adını almaya başladı.

Simyacıların "Büyük Çalışması" doğanın mükemmelleştirme işleminin aynısı tekrarlıyor. 9. asırda yazılan bir metinde dediği gibi: "doğal devinimle dönüşmüş iksir, akan cıvanın kurşunu kucakladığı ve hamile bıraktığı zaman oluşur... 4320 yılda iksir tamamlanır... O güneş ve ayın, yin ve yang'in çi enerjisini 4320 yıl kucaklar; böylece kendi çi enerjisi doyuma ulaştığında, o en yüksek kademede ölümsüzler ve semavi varlıklar için devinimle dönüşmüş bir iksir olur. Aşağıda, dünyada kurşun ve cıva ölümsüzlük uğruna simyasal işleme maruz kaldığında, suni iksir bir yılda tamamlanır... Simyagerin hazırladığı şey binlik skalasına tekabülünden dolayı kalmaktadır (Tan lun chüeh chih hsin chien, sayfa 126). Diğer bir deyişle, simyager 4320 saatlik bir yılda (360 günlük bir yılda günde 12 Çin saati) doğanın 4320 yılda tamamladığını başarıyor.

Böylece simya işlemi kozmik evrimin bir minyatür modeli olmakta. Uygulamacı sadece zamanı küçültmüyor, fakat laboratuarın sınırları içine evrenin boyutlarını sığdırıyor. Yol'un işlevini tefekkür edebileceği ve birleşebileceği mekan ve zaman sınırlarına daraltıyor.

Simyager mekan ve zamanı maniple etmek için çoğu niceliksel ve niteliksel tekabüller olan çok farklı araçlar kullanmaktadır. Labarotuarı dört esas yöne tam hizalı, fırını tam ortada ve her ikisi gökyüzü ile ilgili çizimlerle kaplı olabilir. Fırının hacmi, platformuna basamak konulmuş olması, ateşleme için konulan kapılar ve sayısı, hepsi onu gök ve yeryüzüyle hizaya getiryor.

Ateşin sıcaklığı geliştirici kozmik güçleri temsil ettiğine göre, bu güçleri yeniden yaratmak için ateşin zamana tabi olması gerekir. Böylece ateşin yoğunluğu ölçülü yakıt kullanarak zamanı dikkatle ayarlanmış devrelerde yavaş yavaş yükseltilerek alçaltılıyordu. Termometrenin olmadığı için mevcut yegane kesin ölçü aleti teraziyle dört mevsimdeki sıcaklık ve soğukluk tekrarlanmaktaydı. Kök kömürün ağırlığını artırmak ve azaltmak için ve bir seri kapıyla fırın beslemek için birkaç teknik şema günümüze dek kalmıştır. Bunlar başı ve sonu eşit olan basit devreler değildi, fakat devre sonraları giderek azalıp simyasal bileşimlerinde hem devinimsel, hem de gelişen bir değişim ima etmektedirler.

Kurulan modellerde devinimsel yaklaşım ayrıca bileşimlerde de belli oluyordu. En etkin eski işlem iki bileşim veya birbirlerine karşı yin ve yang, yani zıt olan, iki bileşim kullanırdı. Onlar bir devinimden diğer devinme konjuge ve ayrılmış oluyorlardı ve (simyagerin gözünde) giderek daha mükemmel bir dizi ürün üretiyorlardı. Daha önce söz edilen cıva ve kurşun örnektir. Diğer sık rastlanan bir çift de cıva ve kükürttür, bunlar da karışarak sülüğen (suni zincifre) oluşturup yüksek bir ısıda ısıtıldığında cıva tekrar elde edilebilir. Yaklaşık bin yıl önce yazan bir simyagere göre: "Zincifre cıvadan oluşması ve cıvayla tekrar öldürülmesi sırrın sırrıdır ("Cheng-t'ung tao tsang" cilt 587'de "Ch'en Ta-shih" içinde "Pi yü chu sha ban lin yü shu kuei" ). Bazen devinimden devinme kademeli olarak ilerleyen değişimler ek maddeler katarak elde edilirdi, ancak simyager açısından işlem esas itibarıyla ikilemli olarak görülürdü.

Bu, Yol'un devimsel dinamiklerini taklit etmede simyacının kullanacağı bütün metaforları tüketmiyor. Kozmik yumurta sarısının kademeli olarak yarı oluşmuş civcivi yetiştirmesi metaforu bütün büyük simya geleneklerinde mevcuttur. Simyasal işlemlerin yapıldığı kap veya şişe çoğu kez yumurta olarak söz edilir. Çin'de simya unsurlarının yumurta kabuğun içine kapatıldığı sıkça görülmüştür. Bu konuda en eski ayrıntılı yazılı kayıtlar 9. asır veya biraz sonrasından ve son kayıtlar 17. asır ortalarından gelmektedir. 15. asırda yaşayan bir Ming imparatorluğu prensi bu işlemi mantıksal sonucuna dek yürütmüştü ve zincifre dolu yumurtasını kuluçkada yatan bir tavuğun altına yerleştirmişti. Kozmik işlemler sadece bir odada değil, aynı zamanda bir üstadın bedeninde yenilenebilir. Beden içinde yaşam enerjisi veya kozmik ışık devresini imgelemeyi içeren meditasyon teknikleri muğlak bir şekilde dördüncü asırda belgelenmişti. Birinci asıra doğru üstatlar bedenleri içerisinde tanrısal varlıklarla ilişkilendirmeler kuruyorlardı.

Bu çalışmalarda sadece simyaya (veya Taocu'luğa) özgün olan bir şey yoktur, ancak simya işlemini içselleştirmeye bir baz oluşturmaktadır. Yol'un tam bilinciyle zıtların birleşmesini ifade etmek için fırının işlevi konusunda metaforlar kullanıldı. Farzeen Baldrian-Hussein'in dediği gibi: "İçsel simyanın üstadı (nei-tan) iç laboratuarı kendi bedeninde kurmakta. Hatta içinde gelensel simyanın bütün unsurlarını ve aletlerini bulmaktadır: firin, reaksiyon şişesi, cıva, zincifre, kurşun ve diğer madenler. Zihinsel ve fizyolojik bir işlemle laboratuarı donatır, ateşi yakar, alevi gözetir, bir reaksiyon şişesinde unsurların evliliğini sağlar ve istenilen sonuç elde edildiğinde, işlemi değişik bir seviyede yeniler" (Hussein, 1984, sayfa 14). 300 yıllı civarlarına ait önemli bir yazıda, üstad kalp işlevleriyle ilgili güneş solunumu ve böbrek işlevleriyle ilgili ay solunumun hareketlerini kontrol eder. Bu solunumlardan birincisine "ilahi iksir" denir ve ikincisine "sıvılaşmış altın" denir. Bu içsel simya bedenin küçük evren (mikrokozmos) olarak hayati işlevlerinin fiziksel dünyaya tekabül eden ve ruhsallığı semavi ve dünyevi bürokrasilerin ayna imajları şeklinde düzenlenmiş içsel tanrıların tezahür ettiğine dair yaygın düşünceden doğdu.

Bu disiplinleri takip ederken, ürün değil işlemin kendisi önemlidir. Dışsal simya metinlerde dahi ya iksiri içmekten söz edilmez veya ölümsüzlüğün "Büyük Çalışma"ya tanık olmaktan oluştuğu yazılır. Reaksiyon şişesi açıldığında iksirin renk ve şekliyle ilgili bazı tarifler, onun yüksek bir şuur halinde tefekkür edildiğini ima eder.

Eğer ölümden bağışıklık kazanmanın yöntemi derin bir kişisel deneyimse, simyanın menfaatleri aktarılamaz. Ancak iksirlerin aktarımını arzulanır kılan simyanın farklı boyutları da vardı. Bu sanat ister yüklü masraflarını karşılamak için olsun, ister kâr amacıyla olsun, masrafları karşılayacak birinin himayesini sağlayabilir. Tıpta simya öncesi bir geleneğe göre üst seviye ilaçları ölümsüzlüğe verir (alt seviyede ilaçlar ya tükenmiş diriliği, ya da şifa vermektedir). Bu düşünce tarzının bir uzantısı olarak birçok hekim yeni ilaçların kaynağı olarak simyayı etüt etti ve simyagerler mevcut ilaçları çalışmalarına adapte ettiler.

Günümüze dek intikal eden birçok simya yazıları doğrudan doğruya ekonomik ve terapi açıdan arzulanır ürünler elde etmeye amaçlarlar. Bu kaynaklar simayasal altın ve zincifreyle ilgili iksirlerin hazırlanması üzerine dururlar. Altın, kişisel gelişimi ön plana alan esas simya gelenceğinde nispeten önemsiz bir sorundur.

Felsefi Simya

$
0
0
Simya yaygın biçimde, temelsiz boş inanç ya da en iyimser gözle kimya biliminin gelişmesinden önceki ilginç bir geçiş dönemi olarak görülmektedir. Simyanın, Aquinos’lu Thomas, Isaac Newton, Robert Boyle gibi insanlarca da ciddiye alınmış olduğu ve simya ile Ortaçağ felsefesi ve dini arasında önemli bağlar bulunduğu çok az bilinir. Simyacı, altın üretmeye çalışan bir kimse olarak tanınmaktadır. Elbette bu işle uğraşan birçok kimse vardı. Fakat onlar kadar, yüksek düşünceli ve zeki başka insanlar da vardı ki, altın elde etmek için uyguladıkları kimyasal işlemler aslında simgeseldi ve amaçlanan sonuç altın elde etmek değil, ‘Filozof Taşı’nın keşfedilmesi idi. Sanat’ın tüm sırrını kapsayan bu gizemli “taş” bir yandan onların çalışmalarının bir ürünü, öte yandan da, varlığı olmaksızın simyanın da var olamayacağı, Tanrı’nın bir armağanıydı. Hem bir ruhu vardı hem de ruh’un kendisi olarak kabul ediliyordu. Onu araştırırken simyacı, maddenin içinde gizlenmiş olduğuna inandığı ruhu özgürleştirmek çabasındaydı ve böyle yaparak, bir bakıma ruh ile fiziksel gerçeklik arasındaki köprüyü kuruyordu.

15. yüzyılda bir yazar şöyle diyor: "Sadece felsefe taşını yapmayı bilen kişi onunla ilgili sözlerin anlamını bilir." Bu taş maddeyi altına çevirebilmekte ve bundan elde edilen iksir ile insan ölümsüzlüğe kavuşabilmektedir. Simyada ulaşılan bu son noktaya giden yol “Ars Magna ”[1] olarak adlandırılmaktadır. Metallerdeki hastalığın, kirin yok edilip altının ortaya çıkarılması gibi, uzun bir süreçten sonra da insandaki tanrısal töz açığa çıkabilir ve kişi iyi için çalışabilir. Ars Magna, bu açıdan insan için de kullanılabilir, bu anlamı ile inisiyasyonu da temsil etmektedir. Ars Magna ile insan Tanrı ile birleşebilmekte, kendini maddeye bağlayan bağlardan kurtulabilmektedir.

Bu bağlamda “Felsefe Taşı” da mutlak olana, tanrısal töze kavuşturan bilinç anlamını kazanmaktadır. Aynı şekilde iksiri içip ölümsüzlüğe kavuşmak da ruhun ölümsüz olduğunu anlamak anlamına gelmektedir. Öyleyse kendi içindeki Tanrısal özü bulmak isteyen kişi, tıpkı maddenin saflaştırılması gibi, kendi içine dönerek kendini saflaştırmalı ve gizli olan, içindeki “Felsefe Taşı”na ulaşmalıdır. Simyada kullanılan yöntemler ezoterik olarak inisiyasyonu da bu anlamı ile temsil etmektedir.
Simyacılar eski düşünceye bağlı kalarak Ateş, Toprak, Su, Hava olmak üzere dört elementin varlığını kabul etmişlerdir. Bu elementler bildiğimiz anlamlarından öte bazı özellikleri temsil etmektedirler. Simyaya göre görünen iki element, Toprak ve Su, içlerinde görünmeyen iki elementi de barındırmaktadırlar: Ateş ve Hava. Bunun dışında, bazı simyacılara göre beşinci bir element daha vardır ki bu da Ether’dir. Ether beden ile ruh arasında da aracılık görevi görmektedir.
Simyada Platon döngüsü denilen kavrama göre elementler arasında sürekli bir de dönüşüm vardır. Ateş Havaya, Hava Suya, Su Toprağa ve Toprak Ateşe dönüşmekte olup bu döngü bu şekilde sürmektedir.

Ateş; tarih boyunca ilahi gücün sembolü görülmüştür. Herakleitos’a göre her şey ateşten gelmiştir ve ateşe dönecektir. Ateş dönüşüm aracıdır. Dolayısıyla diğer elementler arasında bir aracı görevi görür. Ateşin rengi kırmızıdır ve erkeklik unsuru içerir. Ateş ışık verdiği için aydınlığı simgeler. Ateş yakıcı olduğu için azap verici rolü de olmuştur. Yıkıcı ve tahrip edici yan da vardır. Dolayısıyla sembolik olarak arınmak ve aydınlanmak ile ifade edilen yüksek bir yanı olduğu gibi ayrıca ihtirasları, azabı ve yıkıcılığı simgeleyen aşağılık bir yanı da vardır. Yüksek unsurunu güneş simgeler ve aşağı unsurunu Mars gezegeni simgeler. Ayrıca insanın ilahi pırıltısını simgeler.

Su, ateşe zıttır. Dişi unsuru içerir. Yansıma gücünden dolayı kadimler onu bilgeliğin simgesi olarak görmüşlerdir. Diğer özellikleri soğukluk, gizlilik ve uykudur. Ateş şuuru ve su şuur altını simgeler. Ateş gündüzün hakimi Güneş’i içerir, su ise gecenin hakimi Ay’ı içerir. Su değişkendir ve etrafındaki tesirlerin özümseyerek sergiler. Dolayısıyla hayat verici de olabilir, zehirleyici de. Temizleyici de olabilir, kirletici de. Ancak saf hali ile sadece hayat verici ve arındırıcıdır.

Hava; ateş ve suyun unsurlarını içerir. Hava simgesi ortasından çizgi geçen eşit kenar üçgendir. Hava kendi başına bir elementtir ve nötr prensibi içerir. Hava hareketli ve incedir. Genel olarak zihni temsil eder ve mental alemi simgeler.

Toprak; bazı görüşlere göre gerçek bir element değildir ve diğer üç elementin karışımından meydana gelmiştir. Ancak, tradisyona uygun olarak elementlere dahil edilmektedir. Toprak maddi varlığın temelidir ve pratiktir. Toprak bereketi ve kazancı simgeler.

Simyada bir önemli ayrım da dişil/eril ya da dişi/erkek ayırımıdır. Bazı simyacılar İlk Çağdaki bir düşünceyi savunmuşlar ve Tanrı’nın yaradılıştan önce hermafrodit olduğunu ve yaradılışla birlikle erkek ve dişi olarak ayrıldığını iddia etmişlerdir. Buna göre Güneş eril, dünya dişildir. Aslında dişil özellik en çok Ay ile kendini belli etmektedir.

Simyadaki bir başka düalite de macrocosmos/microcosmos’dur. Bu ikisi arasındaki benzerlik de daha önce gördüğümüz gibi ifadesini zümrüt tabletlerde bulmuştur. Bir başka görüş de insanın doğuşunun evrenin doğuşuna benzediği yönündedir. Simyadaki bir önemli kavram da düalitenin yanında üçlemedir. Ünlü simyacılardan Robert Fludd “Üç dünya vardır: arketipler dünyası, macrocosmos ve microcosmos; yani, Tanrı, Doğa ve İnsan. ” demektedir.

Bu üçleme elementlerde de karşımıza çıkmaktadır. Nasıl Tanrı’da bir üçleme var ise insanda da ruh, can, beden olarak üçleme vardır. Bunun elementler dünyasına yansıması ise, Kükürt, Tuz ve Cıva şeklindedir. Burada anlaşılması gereken bildiğimiz anlamda kükürt, cıva ve tuz olmamakta, ancak bunların temsil ettiği prensipler olmaktadır. Aslında kükürt ve cıva iki karşıt prensip olup aralarında tuz ortayı temsil etmektedir. Kükürt aktif olanı temsil etmekte olup erildir. Cıva ise tam tersi olarak pasif olanı temsil etmekte olup dişildir. Tuz ise ikisini arasında bir bileşim olup, gövdeyle ruhun bağlanması gibi bağlayıcı bir görev yapmaktadır.

Simyacılara göre: kırmızı iksir adi metalleri altına dönüştürür. Beyaz iksir adi metalleri gümüşe dönüştürür. “Elixir Vitae” ise, bitkilere ve hayvanlara uygulanır, yaşamı yoğunlaştırır, uzatır ve genişletir. Bazı simya metinlerine göre de, Materia Prima içinde Cıva ile belirtilen pasif prensiple, Kükürt ile belirtilen aktif prensip, yumurtanın içinde etkileşime girerler. Daha sonra bunların ölümü ile “Bilge Cıvası” doğar. Bu siyah olandır. Bu yine mükemmel bir metal değildir, ancak bu da bir aşamadır. Daha sonraki aşamada ise beyaz olan açığa çıkar. “Albedo” diye adlandırılan bu beyazlık aşamasında “Rosa Alba” ortaya çıkar. Bu aşamanın sonucu kırmızıolan “Bilge Kükürdü” ile tamamlanır. Son aşama ise “Kırmızı Kükürt” ile “Beyaz Cıva”nın birleşimidir. Bu kutsal birleşme sonucu Felsefe Taşı ortaya çıkar.

Simyanın pratiğine de baktığımızda ezoterik yön açığa çıkmaktadır. Bu aşamalar aslında adayın inisiyasyon yolunda kat ettiği mesafedir. Şimdi bu aşamaları, simya yöntemiyle yorumlamaya çalışalım: Birinci aşamada haricinin içeriye alındığı tefekkür hücresi siyahtır. Tıpkı simyadaki kara yapıt gibi. Harici burada yeni bir hayata girmektedir. Harici hamdır, rafine edilmemiştir, yontulmamıştır. İçeriye alındığı andan itibaren çürüme başlamıştır. Değişim başlamıştır. Maddenin özü ölmektedir. İkinci aşamada Nur’a kavuşmaktadır. Bu simyadaki beyazdır. Değersiz bir metal altın olma sürecine girmiştir. Yani saflaştırma başlamıştır. Yer altı dünyası denilen kendi benliği içerisinde yol almakta ve kendini tanımaktadır. Tüm boş inançlardan ve bağnazlıklardan uzaklaşmıştır. Özündeki kötülükleri ve iyilikleri ortaya çıkarmaktadır. Bencillikten uzaklaşmaya başlamıştır. Öldürülen maddenin yerine, yeni bir elementin katılması söz konusudur. Madde, yeni kimliğini kazanmaya hazırdır. Üçüncü aşama felsefe taşının ele geçirilerek kırmızıyapıta ulaşılmasıdır.

Simyacı için amaç felsefe taşını elde etmektir. Ancak bunu elde edebilmesi uzun ve zahmetli bir iştir. Simyacı uzun proseslerden geçireceği “İlk Madde”sini dikkatli seçmek zorundadır. Latince “Materia Prima” diye adlandırılan ilk madde çalışmanın başarıya ulaşabilmesi için çok büyük önem taşımaktadır. Pratik simyada genelde uçucu ve hareketli olarak cıvaya karşılık gelen ilk madde, ezoterik olarak da çırağı, inisiyasyona alınacak, mükemmel olmayan, kişiyi temsil etmektedir.

Simyacı kendi laboratuarını da kendi kurmak zorundadır. Aletlerini kendi temin etmeli ve laboratuarını bütün gözlerden uzak bir yerde oluşturmalıdır. İlk madde ile uygun zamanda çalışmaya başladıktan sonra, gelen aşama hasta olan metalin temizlenmesi, arınması işlemidir. Bunun için “ignis innaturalis”] gerekmektedir. Bu elleri ıslatmayan su ya da alevsiz yanan ateş diye açıklanmaktadır.

Bütün bunlar hazırlanıp uygun şekilde hazırlandıktan sonra hermetik olarak kapatılmış bir kap içine, ya da yaygın adı ile “Filozofik Yumurta”nın içine konduktan sonra, tıpkı kuluçkada olduğu gibi burada sabit bir sıcaklıkta beklemek üzere, “Athanor” adı verilen fırının içine konur. Yumurta aynı zamanda yaradılışın da bir sembolüdür.

Burada da görüldüğü gibi pratik simya ile ezoterik simya arasında büyük bir paralellik vardır. Adayın yetişebilmesi için, içinde yakmayan bir ateş olması gerekmektedir. Hermetik kap ise dış etkilerden uzaklaşmayı temsil etmektedir. Yumurta sembolizmi ise zaten adayın yeniden dünyaya geleceğini göstermektedir.

Bülent Şenocak'a teşekkürler..







Boğa Burcu Kadını

$
0
0



Boğa burcu kadınları fiziksel olarak ince ve minyon bir tipe sahiptir. Ancak bu görünüm çoğu Boğa kadını için geçerli değildir. Herkes tarafından dikkat çekecek kadar güzeldirler. Geniş omuzlara sahiptirler ve genellikle omuzlarında gamze bulunur. Kalın boyun bölgesine sahiptirler. Ses tonları çekici, duyarlı ve sıcaktır. Asalet sahibi yürüyüşleri vardır ve aynı zamanda oldukça narin görünümlüdürler. Giyim konusunda ise oldukça iddialıdır. Genellikle spor tarzda giyinirler. Boğa burcu kadınları zarafet sahibi kadınlardır. Boğa Burcu Kadını Genel Özellikleri Boğa burcu kadınının en dikkat çekici özelliği güzel olmasıdır. Onlar tam anlamıyla sevgi için yaratılmış kişilerdir. İçten, sevimli ve yumuşak tavırları vardır. Kendilerine olan güvenleri üst düzeydedir ve bunu genellikle karşısındaki insana hissettirmeyi tercih ederler. Kendilerine olan güvenlerini, karşısındaki insana hissettirirken bunu sert bir biçimde değil, naif bir tarz ile yaparlar. Boğa burcu kadını konuşma tarzlarını iyi kullanır. Yumuşak ve tane tane konuşur. Konuşma şekilleri ile karşısında bulunan insanları kolaylıkla etkileyebilirler. Genel olarak mantıkları ile hareket ederler. Ne istediğini her zaman bilir ve ona göre davranırlar. Boğa burcu kadını oldukça kültürlüdür. Entelektüel bir yapıya sahiptir. Çekici olduklarından dolayı her ortamda dikkat çekmeyi başarırlar. Kendilerine özgü çekici bir yapıları vardır. Espri yetenekleri üst düzeydir. Şaka yapmasını seven, insanları güldüren kadınlardır. Sert mizaca sahip değillerdir, ancak bu durum kimi zaman farklılık gösterebilir. Boğa burcu kadını kolay kırılabilir. Bu nedenle Boğa kadınına yaklaşacak kişiler biraz dikkatli olmalıdır. Kimi zaman kaprislidir. Genellikle sessiz bir yapıları vardır. Sakindir ve kavgadan, gürültüden hoşlanmazlar. Her zaman mağrur duruşları vardır. Boğa burcu kadını hırslı yapıya sahiptir. Arzuladıkları her şeye ulaşmakta oldukça iyidirler. Yenilikten fazla hoşlanmazlar. Alışkanlıkları ile hareket etmekten ve yaşamaktan haz alırlar. Sadık kadındır, kendisi nasılsa karşısındaki insanlarında öyle olmasını ister. Aksi bir tavırdan asla ama asla hoşlanmazlar. Bulundukları her ortamda davranışları ve tavırları ile kolayca dikkatleri üzerine çekerler. Boğa burcu kadını kıskançtır. Duygusal olarak hassa ve kırılgan bir yapıya sahiptir. Değer verdikleri insanlar için her şeyi yapmaya hazırdır. Kendisi için değerli olan insanların mutlu olması için elinden geleni yapmaktan çekinmezler. Boğa burcu kadını dış görünüşleri ile biraz soğuk görünebilir ancak oldukça sıcakkanlı ve samimi bir kişiliğe sahiptir. Onları dış görünüşleri ile yargılamak hiçte doğru olmaz. Yardım etmekten hoşlanır ve merhametlidir. Boğa burcu kadını arkadaşlarına önem verir. Onlara her zaman değer verir ve dürüst olur. Arkadaşları ile birlikte aktivitede bulunmaktan hoşlanır. Onlarla zamana geçirmek ister. Ancak dostlarından beklenmedik bir sonuç alırsa, bu alanda kırılıp, üzülebilirler. Arkadaşlarını sorgulamaz ya da yargılamazlar. İnsanları olduğu gibi kabul etmeyi bilir, eleştirmezler. Bu tür davranışlarından dolayı aranılan kişilerdir. Boğa burcu kadını için para çok önemlidir. Maddi olarak güçlü olmaktan hoşlanır. Buna rağmen riskli işlerden uzak durmak ister. Hem hırslı hem de çalışkandır. Riskten uzak dursa da maddi olarak güçlü olmayı başarabilirler. Boğa Burcu Kadını Aşk Boğa burcu kadını aşk hayatında sadık olmayı tercih eder. Sadakat onlar için çok önemlidir. Birlikte olduğu kişiden de aynı davranışı bekler. Oldukça kıskanç bir yapıya sahiptir. Partnerini her zaman kıskanır ancak bunaltmaz. Boğa kadını aşk hayatında genellikle mantığı ile hareket eder. Yine de duygusal yönünü hiçe saydığını söylemek mümkün değildir. Birlikteliğinde saygıya ve sevgiye aşırı önem verir. Boğa burcu kadını için birliktelik aslında delici aşk anlamına gelmektedir. Boğa burcu kadınının olumlu özellikleri Boğa burcu kadınının olumlu özellikleri arasında; güvenilir olması en dikkat çekici özelliğidir. Tutardır ve fevri hareketleri yoktur. Sadık, sabırlı ve duyarlıdır. Her zaman kibar olmasını bilir, katı yürekli değildir. En önemlisi de oldukça dengeli kişiliği vardır. Kararlıdır, istediğini elde eder, ulaşmak istediğine mutlaka ulaşır. Boğa burcu kadınının olumsuz özellikleri Boğa burcu kadınının olumsuz özellikleri arasında; sabit fikirli olması herkes tarafından ilk fark edilen özelliğidir. Düşünceleri ve kararları kolay kolay değişmez. İnatçı ve rahatına düşkündür. Kimi zaman kendisini düşünür. Aşırı kıskanç ve takıntılıdır. Zaman zaman açgözlülük sergileyebilir. Keyfine aşırı düşkündür.


Nasıl erkeklerden hoşlanır? Boğa burcu kadını kendisine daima olumlu yaklaşımlarda bulunacak, kendisine itiraz etmeyecek erkeklerden hoşlanır. Kendisine asi davranışlarda bulunmayacak, itiraz etmeyecek erkeklerden hoşlanır. Romantizmden uzak, maço tavırları olan erkeklerden hoşlanmazlar. Onun ilgisini çekmek isteyen erkek romantik anlar yaratmayı bilmelidir. Kendisine değer verdiğini hissettiği erkeklerden hoşlanırlar. Nasıl etkilenir? Boğa burcu kadınını etkilemek isteyen bir erkek öncelikle giyimine dikkat etmeli. Bakımsız erkeklerden asla etkilenmezler. Gülümseyerek Boğa burcu kadınını etkilemek mümkündür, asla ama asla somurtkan davranılmamalıdır. Boğa burcu kadını ile arkadaş olan bir kişi onu etkilemek istiyorsa, lüks bir restoranda onu yemeğe çıkarmayı denemelidir. Kararlı ve tutarlı erkeklerden etkilenirler. Boğa burcu kadını özellikle arkadaşları ile birlikte vakit geçirmekten hoşlanır. Yemek yemekten ve yapmaktan hoşlanır. Lüks mekanlarda takılmaktan ve eğlenmekten hoşlanır. Gülmekten ve güldürmekten hoşlanır. Çikolata ve abur cubur yemekten hoşlanır.


Yengeç Burcu Kadını

$
0
0
Yengeç burcu kadını genel olarak yuvarlak yüz hatlarına sahiptir. Gözleri ise normal, fazla iri değildir. İlk bakışta özellikle çeneleri dikkat çeker. Saçları oldukça gürdür. Dudak yapılarında ince kıvrımlar bulunur. Güldükleri zaman oldukça hoş bir görüntü ortaya çıkar. Ten renkleri ise genellikle açık renkte ya da kumraldır. Ne uzun ne kısa boyludurlar. Yengeç burcu kadınları giyim konusunda oldukça iyidir. Giyim tarzları kendilerine özgüdür. Modayı takip etmez, kendi modasını kendi yaratırlar. Yengeç Burcu Kadını Genel Özellikleri Yengeç burcu, hoş mizaca sahip nadir kadınların burcudur. Onlar için her şeyden önce evleri gelir. Ev hayatlarına aşırı derecede önem verirler. Soğuk kişiliğe sahip değildir. Sıcakkanlı davranışlar sergiler. Yalandan nefret eder, kendisi gibi herkesin de dürüst olmasını ister. Kötülükten hoşlanmaz, iyi niyetlidirler. Yengeç burcu kadınları duygusallığa, mantıklarından daha yatkın bir burçtur. Bu nedenle romantizmden hoşlanan yapıları vardır. Aynı zamanda eğlenceli maceralardan da hoşlanır. Yeniliğe fazla açık olmasa da bunu reddetmez. Özellikle geleneklere aşırı derecede bağlıdır. Alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçmez. Söylediğimiz gibi her şeyden önce evi ve ailesi gelir. Yengeç burcu kadınları ilk görüşte anaç görünebilir. Anneliği en iyi şekilde yapacak kadınlar belki de Yengeç burcu kadınlardır. İdeal annelerin Yengeç burcundan çıktığını söylesek yanılmış olmayız. Ev hayatını sevdikleri için başarılı olma şansları oldukça yüksektir. Yengeç burcu kadını duygusal olarak aşırı derecede hassastır. Sezgisel olarak son derece kuvvetlidir. Sezgilerine güvenir ve genellikle bu şekilde hareket eder. Çevresindeki insanların iyi niyetli ya da kötü niyetli olduğunu kolaylıkla anlar ve buna göre hareket eder. Yengeç burcu kadını duygusal olarak hassas olmasından dolayı kolayca incinebilir. Kolay kırılan ve üzülen bir kadındır. Akılarına kötülük gelmediği için, etrafındaki her insandan iyilik ve şefkat bekler. Bu nedenle zaman zaman hayal kırıklığına uğrayabilirler. Yengeç burcu kadını oldukça cömert bir kişiliğe sahiptir. Cömert olabilir ancak savurgan olduğunu söylemek yanlış olur. Ne kadar cömert olsa da, yardım etmeyi sevse de, tasarruf etmesini ve para biriktirmesini iyi bilir. Bunu da severek yaparlar. Maddi gücün kendisini güvende tuttuğunu iyi bilir. Yengeç burcu kadını, düşünce yapısı olarak derinlere inebilir. Derin duygulara da sahiptir. Özellikle kendisi hakkında pek konuşmayı sevmez. Ancak diğer insanlar hakkında konuşmayı oldukça sever. Bu nedenle dedikoducu olarak görünebilir. İnsanlar hakkında fikir yürütmeyi severler. Yengeç burcu kadını kendisine yapılacak eleştirilere karşı pek açık değildir. Olumsuz yönünü kabul etmekte zorluk çeker. Kendisine bu yönde eleştiride bulunacak kişilere karşı sert tavırlar sergileyebilir. Yengeç burcu kadını oldukça gururludur. İhanetten ve sadakatsizlikten asla ama asla hoşlanmaz. Bu durumda aşırı derecede üzülür ancak kimi zaman belli etmez. Genellikle içlerine atmaktan yanadır ve bu durumda kolayca hastalanabilirler. Yengeç burcu kadını yolculuk yapmaktan çok hoşlanır. Özellikle de deniz yolculuğu yapmaya bayılırlar. Güzel yerlere gitmekten ve kafa dinlemekten hoşlanırlar. Yaz tatillerini de bu arzularını yerini getirmek için kullanırlar. Yengeç Burcu Kadını Aşk Yengeç burcu kadını aşk hayatında partnerine aşırı derecede sadıktır. Ancak şunu da bilmek gerekir; Sadık olduğu kadar da kıskanç bir kadındır. Sevgi onlar için çok önemlidir. Partnerinden her zaman "seni seviyorum" sözünü duymak ister. Bu onlar için her şeyden önemlidir. Kısa süreli ilişkiler onlara göre değildir. Birlikteliğinin uzun ve kalıcı olmasını ister. Yengeçlerin gönül eğlendirmek için bir erkekle beraber olduğu pek görülmez. Yengeç burcu kadını her ne kadar uzun ilişkiler arasa da, söz konusu evlilik olduğunda çok düşünceli davranır. Çekingen bir yapıya sahip olması, aşk hayatlarına da yansımıştır. Pek partner değiştirmezler. Yengeç burcu kadını ile birlikte olan erkek şunu iyi bilmeli, Yengeç kadını ilişkide partnerine karşı sıkıntılar yaratmaya başladığında ve onun yaptıklarının doğru olmadığını söylemeye başladığında sevgisi azalmıştır demektir. Yengeç burcu kadınının olumlu özellikleri Yengeç burcu kadınının olumlu özellikleri arasında; en dikkat çekici olanı yumuşak ve duygusal olmasıdır. Anaç bir kadındır. Koruma ve destek duygusu en üst düzeydedir. Sabretmesini iyi bilir ve oldukça sevimli bir kişiliğe sahiptir. En güvenilir kadınlar arasındadır. Ailesine çok fazla düşkündür. Yuva düşkünü ve tutumlu bir kadındır. Yengeç burcu kadınının olumsuz özellikleri Yengeç burcu kadınının olumsuz özellikleri arasında; bağımlı olması en dikkat çeken özelliğidir. Her işe burnunu mutlaka sokar. Aşırı duygusal olması kimi zaman olumsuzluk olarak önlerine çıkabilir. Kimi zaman kolayca sinirlenebilir. Zaman zaman da somurtkan olması olumsuz özellikleri arasındadır. Kendine acımaya karşı eğilimleri vardır ve ketumdur. Nasıl erkeklerden hoşlanır? Yengeç burcu kadını kendisine sadık kalacağına inandığı, güven veren ve sevgi dolu erkeklerden hoşlanır. Yanında mutlu olduğu erkekten hoşlanır. Bir erkeğin yanında kendisini kısıtlıyor ve paylaşımlarda bulunamıyorsa o erkekten asla ama asla hoşlanmaz. Yanındayken ilgisini başka yerlere yöneltmeyen, onunla ilgilenen erkeklerden hoşlanır. Bir erkek ona hayatının merkezinde olacağını hissettirse, Yengeç kadınının kendisinden hoşlanmasını sağlayabilir. Nasıl etkilenir? Yengeç burcu kadınını etkilemek için öncelikle ona karşı kibar ve ince yaklaşımlarda bulunmak gerekir. Duyarlı olduğunuz sürece onu etkileme konusunda bir adım daha attınız demektir. Yanınızda rahat olmasını sağlarsanız, sizden etkilenmesini de sağlayabilirsiniz. Ne kadar rahat olur ve rahat paylaşımlarda bulunursa, o kadar çok etkilenir. Bir konuda onun fikirlerini sorun ve önerilerini önemseyin. Ayrıca kendinize bakmalı ve modayı takip etmelisiniz. Nelerden hoşlanır? Yengeç burcu kadını özellikle ev ile ilgili işlerle ilgilenmekten hoşlanır. Ailesi ile vakit geçirmekten, onlarla paylaşımlarda bulunmaktan keyif alır. Yüzmeye ve yolculuğa bayılır. Özellikle deniz yolcuğundan aşırı derecede hoşlanır. Tabii bu durum bazı Yengeç burcu kadınları için geçerli olmayabilir. Zaman zaman arkadaşları ile dışarıda vakit geçirmekten de hoşlanır. Ancak genel olarak ev ortamında vakit geçirmeyi sever.








Terazi Burcu Kadını

$
0
0
Terazi burcu kadını fiziksel olarak gerçekten çekici bir yapıya sahiptir. Saçları yumuşak ve dalgalıdır. Gözleri dikkat çekecek kadar parlak ve ufak burun yapısına sahiptir. Ağız yapısı oldukça biçimli ve genellikle küçüktür. Boyun yapısı ise zarif ve dikkat çekicidir. Kilo sorunu olmayan Terazi burcu kadınlarının yüz hatları genellikle incedir. Terazi kadınları genel olarak orta boyludur. Canlı ten rengine sahiptir. Genel olarak orantılı vücut hatlarına sahiptir. Giyim konusunda oldukça iyi seçimler yapar ve modayı takip ederler. Terazi Burcu Kadını Genel Özellikleri Terazi burcu kadını güzel, estetik duygusu gelişmiş, yaşama sevinci üst seviyede olan, son derece cazibeli ve uyumlu karakteri ile dikkat çeken kadındır. Hoşsohbet bir karaktere sahip olduğunu söylemek gerekir. Değer verdiği insanların fikirlerini sormaktan hoşlanır. Gerçekten iyi bir huya sahiptir ve güzel olan her şeye değer verir, keyif alırlar. Terazi burcu kadınının güzellik anlayışı oldukça üst seviyededir. Bu anlayışın sadece kendisine has olduğunu söylemek gerekir. Moda olan davranışları değil, kendine özgü davranışları ve konuşma tarzı ile ön plana çıkarlar. Yapmacık hareketlerden ve davranışlardan hoşlanmazlar. Terazi burcu kadını için maddiyat, burcunun erkeğine göre daha değerlidir. Maddi güce sahip olmak ister ve bu gücün aslında, düşkünü oldukları güzelliğe ulaşmada yardımcı olacağını iyi bilir. İstedikleri güzelliğe ancak maddi gücü ellerinde bulundurduklarında ulaşabilirler. Bunun haricinde para konusuna fazla önem vermezler. Terazi kadını her zaman rahat ve keyifli yaşamaktan hoşlanır. Zorluklar, engeller ve kısıtlamalar Terazi burcu kadınına göre değildir. Hazırcı olduğunu söylesek yanılmış olmayız. Önlerine gelen her şey hazır olmalı, o hiç uğraşmamalıdır. Detaylı ve zor işler ile uğraşmak yerine, estetik yönü ile ilgilenirse daha mutlu olur ve daha verimli işler yapar. Terazi burcu kadınının neşesi her zaman için üst seviyededir. Etrafına neşe saçar ve insanları eğlendirir. Yine de hassas ve kırılgan bir yapıya sahip olduklarını bilmelisiniz. Son derece duygusal bir karaktere sahiptir. Duygusal olmaları, hayatlarının her alanında kendisini gösterir, değerlendirmeden harekete geçmeye ya da yorumlamaya. Terazi burcu kadını için önemli olan şey kendisinin bir konu hakkında ne bildiğidir. Bu konuda hislerine gerçekten güvenir ve önem verir. Terazi burcu kadını doğru bildiğini uygulamaktan asla vazgeçmez. Bu konuda kısıtlanmaktan da asla ama asla hoşlanmaz. Terazi burcu kadını için özgürlük her şeyden önce gelir. Ne olursa olsun asla kısıtlanmaya ve özgürlüğünün elinden alınmasına tahammül edemez. Bu durum hayatının her alanında böyledir. Aşk, aile ve arkadaş. Bu konuda birçok tartışmaya girmeye hazırdır. Terazi burcu kadını insanlar tarafından kolayca fark edilen bir cazibeye sahiptir. Hatta sahip oldukları cazibe dayanılmaz seviyelere çıkabilir. İnsanların kendisini sevmesini ister ve buna sahip olduğunda kendisi de ona göre davranır. Terazi burcu kadını sevdiği insanlar için her şeyi yapmaya hazırdır. Hiçbir fedakarlıktan kaçınmazlar. Ancak bu durum kimi zaman haksızlığa uğramalarına neden olabilir. İyiliğe bu kadar istekli olmaları, insanlar tarafından suistimal edilebilir. Bu nedenle dikkatli olmaları gerekir. Terazi Burcu Kadını Aşk Terazi burcu kadını, tam anlamıyla romantik ve çapkın bir kadındır. Yalnız olmaktan nefret eden Terazi burcu kadınının hayatında daima bir erkek olur. Sevse de sevmese de. Ancak doğru partneri buldukları zaman gerçekten sadık ve kıskanç olurlar. Terazi burcu kadını aşk hayatında sonsuz aşkını her zaman için vermeye hazırdır. Romantik anlar yaşamaktan hoşlanır. Uzun süre kur yapmak onlara göre değildir. Hoşlanıyorsa bunu her türlü belli eder. Flört etmekten keyif alırlar. Terazi burcu kadınının özgürlüğüne düşkün oluşu aşk hayatına da yansımıştır. Terazi burcu kadınının olumlu özellikleri Terazi burcu kadınının olumlu özellikleri arasında; en dikkat çekici olanları entelektüel olması ve uyumlu olmasıdır. Her duruma ve her olaya uyum sağlamasını iyi bilir. Sosyal, realist, nazik ve sevgi doludur. Zarif bir kişiliğe ve görünüme sahiptir. Adaletli ve hırslıdır. Terazi burcu kadınının olumsuz özellikleri Terazi burcu kadınının olumsuz özellikleri arasında; kararsız olması herkes tarafından fark edilen özelliğidir. Sevdikleri zaman kıskanç olabilir. Bağımlılık düşkündür ve tembel bir kişiliğe sahiptir. Zevkine aşırı düşkün olması kimi zaman olumsuzluk olarak gösterilebilir. Eleştiri yanı fazladır. Nasıl erkeklerden hoşlanır? Terazi burcu kadını hoşgörü seviyesi yüksek, oldukça sevimli ve içten erkeklerden hoşlanır. Kötümser olmayan, iyimser erkekler dikkatlerini çeker. Israrcı ve inatçı olmayan erkeklerden hoşlanır. Duygusal ve romantizmden hoşlanan erkekler ilgilerini çeker. Sert olmayan, maço davranışlar sergilemeyen ve kendisine tahammül edecek erkeklerden hoşlanır. Fiziksel olarak ise kendisine bakmaya özen gösteren, yakışıklı erkeklerden hoşlanır. Nasıl etkilenir? Terazi burcu kadınını etkilemek istiyorsanız öncelikle uyumlu bir davranış sergilemeniz gerekiyor. Öncelikle onunla dost olmaya çalışın. Giyim konusunda oldukça çekici seçimler yapmalı ve bakımlı olmalısınız. Romantizmden uzak bir erkekseniz hiç şansınızın olmadığını bilin. Güzel konuşmaya dikkat edin ve etkileyici konuşun, terazi kadınları argo kelimeler kullanılmasından hoşlanmazlar. Ona uyum sağlayın. Geçmişinizin hala üzerinizde etkisi olduğunu hissettirmeyin. Nelerden hoşlanır? Terazi burcu kadını sanatsal bir ruha sahiptir, bu nedenle sanat ile ilgili olan her şey ile ilgilenmekten hoşlanır. Özellikle müzik vazgeçemeyecekleri bir noktadır. Sosyal olarak aktif bir hayatı vardır ve arkadaşları ile birlikte vakit geçirmekten, eğlenmekten hoşlanır. Konuşmayı ve dinlemeyi seven Terazi burcu kadını sohbet etmekten hoşlanır.






Ebuhamza-mrv1 Bakımı

$
0
0
Ebuhamza-mrv1 Bakımı 27/05/2017

[01:01] Ebuhamza mrv1
New [01:01] Ebuhamza bakımın başlıyor
New [01:01] mrv1 tamam hocam
[01:02] Ebuhamza öncelikli olarak üzerinde büyü var hemde 3 tane
[01:03] Ebuhamza bunu aklında tut
New [01:03] Ebuhamza sen sevgilinden ayrıldınmı
[01:03] mrv1 tamam hocam
[01:03] mrv1 evet maalesef
New [01:03] Ebuhamza görünmüyor
New [01:03] mrv1 nasıl yani
New [01:03] Ebuhamza büyüyle ayırmışlar
New [01:03] mrv1 evet biliyordum hocam
01:04] Ebuhamza hayatından çıkmış tamamen seni aklına getirmiyor hiç [01:04] Ebuhamza senin üzerinde hanende toplamda 8 tane cin taifesi cirit atıyor
New [01:04] mrv1 vay be
[01:05] Ebuhamza sen mutlu olamazsın bu durumda nasiplerin kapalı tamamen bir set çekilmiş gibi
[01:05] Ebuhamza etrafına
New [01:05] mrv1 evet hocam aynen öyle
[01:06] Ebuhamza sizi ayıran kişi bir kadın ve sen o kadını tanıyorsun veya görüşmüşsün daha önce
New [01:06] Ebuhamza şüphe ettiğin biri varmı
New [01:06] mrv1 evet tamda tahmin ettiğim gibi
[01:06] mrv1 kesinlikle var [01:07] Ebuhamza ablacım sen bu büyülerin etkisinde iken akan suyu durdurursun
New [01:07] Ebuhamza kimse sana bakmaz
[01:07] Ebuhamza maddi bir sıkıntı çekme dönemin başlamış
New [01:08] mrv1 evet doğru
[01:08] Ebuhamza gün gün maddi sıkıntılar artacak görünüyor
New [01:08] mrv1 bütün hayatım altüst oldu
New [01:08] Ebuhamza tedavi şart
[01:08] Ebuhamza acil tedavi olman gerekir
[01:08] mrv1 hocam diğer iki büyüyü yapan görünüyor mu acaba
New [01:09] Ebuhamza ailenle de düzgün giden bir düzen görünmüyor hep sana karşı tavır sergiliyorlar
New [01:09] Ebuhamza aynı kadın
[01:09] Ebuhamza aynı kadın
New [01:09] mrv1 ay hocam agzınıza sağlık
New [01:09] Ebuhamza 3 aymı oldu ayrılalı
New [01:09] mrv1 aynen öyle
New [01:09] mrv1 evde de huzur kalmadı
New [01:09] Ebuhamza bana 3 ay dediler
New [01:09] mrv1 yok hocam temmuzda 1 sene olacak
[01:09] mrv1 yok hocam temmuzda 1 sene olacak
[01:10] Ebuhamza ozaman durum ağırlaşma dönemi 3 ay olmuş bütün işlemler tamamen seni vurması 3 ay
New [01:10] Ebuhamza öncesine dayalı
New [01:10] mrv1 doğrudur olabilir hocam
[01:10] Ebuhamza öncesine dayalı
New [01:10] mrv1 doğrudur olabilir hocam
New [01:10] Ebuhamza 3 ay önce daha az sıkıntı yaşıyormuşsun
New [01:11] Ebuhamza ev bile üstüne yıkılıyor gibi daralmaların olur
[01:11] Ebuhamza yediklerinin tadı rengi bile sana farklı gelir bazan
[01:12] mrv1 yok hocam ayrıldığımız ilk zamanlar yemeden içmeden kesildim sürekli ağlayıp uyumuyordum kaç kez sabah ezanının okundugunu bilirim ben hala uyanıktım şuan sanki o zamanlara nazaran elhamdülillah biraz daha iyi gibiyim fakat hala içim yanıyor hala aklım onda
[01:12] Ebuhamza hiç kuş gibi kalktığın olmamış
New [01:12] mrv1 uykusuzluk en büyük problemim
New [01:12] mrv1 evet kesinlikle
New [01:12] mrv1 dayak yemiş gibi kalkıyorum
New [01:13] Devrimci Hem büyüler çözülecek hemde celb yapılacak
[01:13] Ebuhamza gözlerin hep yaşlı görünüyor
New [01:13] Ebuhamza evet
New [01:13] Ebuhamza aynen abim
New [01:13] Ebuhamza müdahale şart
[01:14] Ebuhamza müdahale edersek önce temizlik yapılır sonrasında celp
New [01:14] mrv1 ben eski ben olur muyum acaba çok merak ediyorum ağzım çok dualıdır hocam yatıp kalkıp yinede şükredip dua ediyorum dilimden hiç düşmez ama hiçbir işim rast gitmiyor
New [01:14] Ebuhamza zaman ister emek ve vakit ister
[01:15] Ebuhamza eski sen de olursun eski diye bişe kalmaz hayatında
New [01:15] mrv1 inşallah hocam
01:15] Ebuhamza gidende gelir tıpıştıpış
New [01:15] Canbaba Selamun Aleykum
New [01:15] mrv1 hocam durduk yere sinirlenmelerim büyüden midir yoksa musallatlardan mıdır
New [01:16] enesinan2002 Ve aleykum selam
New [01:16] Ebuhamza aleyküm selam
New [01:16] Ebuhamza evet büyüden
New [01:16] Ebuhamza yersiz sinir hallerin
New [01:16] Ebuhamza belirtileridir
New [01:16] Devrimci bakım yapılırken konuşmayın araya girmeyin
[01:18] Ebuhamza devrimci bilgilendirsin seni bakımlar ve tedavi hakkında bilgilerimi al yarın beni ara senin işin acil
New [01:18] Ebuhamza ablam
01:18] Ebuhamza devrimci bilgilendirsin seni bakımlar ve tedavi hakkında bilgilerimi al yarın beni ara senin işin acil
New [01:18] Ebuhamza ablam
New [01:18] mrv1 tamam hocam
New [01:19] mrv1 yarın sizi arayacağım
New [01:19] Ebuhamza bakımla ilgili
New [01:19] Ebuhamza düşüncelerini doğruluk derecesni
New [01:19] Ebuhamza paylaşırsan seviniriz
New [01:19] Devrimci bakımın hakkında görüşlerin nedir
New [01:19] Devrimci seni tatmin ettimi doğrumu
[01:20] Ebuhamza benim 10 dk sonra okumalarım başlıyor
[01:21] Devrimci EneSinan için bir şeyler diyecekmisin hcm
New [01:21] Ebuhamza diyeyim hocan seni niye açmamış
New [01:21] mrv1 hocam öncelikle tamda tahmin edip hissettiğim gibi büyü ile ayrıldığımızı söylediniz bende böyle düşünüyordum hemde şüphelendiğim görüştüğüm bir bayan var ki ayrıldıktan sonra kendisiyle selamımı sabahımı kestim onun haricinde cin musallatı olduğunu söylediniz bunu da hissediyordum hal ve hareketlerimden evde de ne yazıkki aile huzurum kalmadı zaman zaman ailemde yalnız kalıyorum sanki bana cephe almış gibi bunları bildiniz tabi maddi sıkıntıları vs de
New [01:21] Ebuhamza inan
New [01:21] Burakk @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] hocam
New [01:21] enesinan2002 Neden açmamış hocam
[01:21] enesinan2002 Neden açmamış hocam
New [01:21] Devrimci Hocam Altera hocamla da bir ilgilenirmisin
New [01:22] Ebuhamza tamam
New [01:22] Ebuhamza hocana sor
01:22] Ebuhamza burak senin bakımın yapıldı ama yarın özelden yazayım
New [01:22] Ebuhamza kalkmam lazım
New [01:23] Burakk Allah razı olsun hocam tekrardan
New [01:23] Ebuhamza rabbim yüzünüzü nurlandırsın allaha emanet
New [01:23] Kartal Hamza hocam selametle hayırlı geceler
New [01:23] enesinan2002 Amin Ecmain Hocam Fiemanillah
New [01:23] Devrimci Sağol hcm Allah razı olsun

Mendeli zatı

$
0
0
Evet daha onceden huddam ilmi ile alakalı bir pylaşım olmuştu
Başlamadan once başara bileceğime inanıyordum Davette 40 gun yapılacak ve gunde 172 defa okunacaktı başaladım 15. Gune geldim yatağımın başlarında goruyordum fakat onemsemiyordum 21. Gun oldu akşam tesbihi çekerken elim telefonuma uzandı ve aldım yotubeye girdim sonra yanımda bir şey olduğunu hissettim sağıma dondum bana kızgın bir şekilde ve elleri bağlı bir şekilde bana bakıyordu. Korkmadım fakat telefonu bıraktım ve. tesbihin bitmesine yaklaşmıştım 2veya 3 gun kalmıştıki tebihi çekereken uyuya kalmışım ve yarıda kesildi (Bunu ben denemedim) Siteyi takıp eden bir yakınım yapmış bende paylaşmak istedim

Yildizname

Tutsu

$
0
0
Bazı davetlerde 2 veya 3 tutsu yazıyor 1 tanesi tutsulesek davet gerçeklerşirmi yoksa 3 tutsuyude yakmak gerekirmi?

@[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Celbi ateşî

$
0
0
Celbi ateşî

Bu tılsımı bir at nalına yazıp ateşe yakın yere gömseler matlup celb olur. budur.

Celbi ateşî
Viewing all 48429 articles
Browse latest View live