Hem meselâ, Kurânın hakiki ve tam bir nevî münâcâtı ve Kurândan çıkan bir çeşit hülâsası olan Cevşenül-Kebir namındaki münâcât-ı Peygamberîde (asm) yüz defa Sübhâneke yâ lâilâhe illâ entel-emânül-emânü hallisnâ ve ecirnâ ve neccinâ minen-nâr (Sen aczden ve şerikten münezzeh ve mukaddessin. Senden başka ilâh yok ki bize imdat etsin. El-aman, el-aman! Bizi azap ateşinden ve Cehennemden halâs et, kurtar ve bize necat ver) cümlesinin tekrarında, tevhid gibi kâinatça en büyük hakikat ve mahlûkatın rububiyete karşı tesbih ve tahmid ve takdis gibi üç muazzam vazifesinden en ehemmiyetli bir vazifesi ve şekâvet-i ebediyeden kurtulmak gibi nev-i insanın en dehşetli meselesi ve ubudiyet ve acz-i beşerin en lüzumlu neticesi bulunması cihetiyle, binler defa tekrar edilse yine azdır.
Şuâlar, s. 221
Şuâlar, s. 221