Aziz, sıddık kardeşlerim,
Hizb-i Nûrîde, hem Tefekkürü sâatin (Bir saat tefekkür el-Aclûnî, Keşfül-Hafâ, 1:310) sırrı, hem küllî bir ubudiyet bulunduğundan; şimdi bu vakitte, kuvvetli bir emareyi müşahede ettim. Bugün Risâle-i Nurun Hizb-i Nurîsinden bir kısmını ve Cevşenül-Kebîrden dahi bir kısmını okurken gördüm ki, kâinatın envâını ve âlemlerini Yirmi Dokuzuncu Mektubun âhir kısmı ve Allâhu Nûrus-semâvâti vel-arzı (Allah göklerin ve yerin nurudur Nûr Sûresi, 24:35) âyetinin beyanında, seyahat-ı kalbiyeyle, herbir ism-i İlâhî bu kâinattaki bir âlemi nurlandırdığını ve zulümatı dağıttığını gördüğüm gibi; aynen ve daha başka bir şekilde, Cevşenül-Kebîr ve Risâle-i Nur ve Hizb-i Nurî dahi kâinatı baştan başa nurlandırıyor, zulümat karanlıklarını dağıtıyor, gafletleri, tabiatları parça parça ediyor; ehl-i gaflet ve ehl-i dalâletin altında saklanmak istedikleri perdeleri yırtıyor gördüm, kâinatı envâıyla pamuk gibi hallaç ediyor, taraklarla tarıyor müşahede ettim. Ehl-i dalâletin boğulduğu en son ve en geniş kâinat perdelerinin arkasında envâr-ı tevhidi gösteriyor.
Kastamonu Lâhikası, s. 179
Hizb-i Nûrîde, hem Tefekkürü sâatin (Bir saat tefekkür el-Aclûnî, Keşfül-Hafâ, 1:310) sırrı, hem küllî bir ubudiyet bulunduğundan; şimdi bu vakitte, kuvvetli bir emareyi müşahede ettim. Bugün Risâle-i Nurun Hizb-i Nurîsinden bir kısmını ve Cevşenül-Kebîrden dahi bir kısmını okurken gördüm ki, kâinatın envâını ve âlemlerini Yirmi Dokuzuncu Mektubun âhir kısmı ve Allâhu Nûrus-semâvâti vel-arzı (Allah göklerin ve yerin nurudur Nûr Sûresi, 24:35) âyetinin beyanında, seyahat-ı kalbiyeyle, herbir ism-i İlâhî bu kâinattaki bir âlemi nurlandırdığını ve zulümatı dağıttığını gördüğüm gibi; aynen ve daha başka bir şekilde, Cevşenül-Kebîr ve Risâle-i Nur ve Hizb-i Nurî dahi kâinatı baştan başa nurlandırıyor, zulümat karanlıklarını dağıtıyor, gafletleri, tabiatları parça parça ediyor; ehl-i gaflet ve ehl-i dalâletin altında saklanmak istedikleri perdeleri yırtıyor gördüm, kâinatı envâıyla pamuk gibi hallaç ediyor, taraklarla tarıyor müşahede ettim. Ehl-i dalâletin boğulduğu en son ve en geniş kâinat perdelerinin arkasında envâr-ı tevhidi gösteriyor.
Kastamonu Lâhikası, s. 179